www.sinanmeydan.com - Atatürk İle Allah Arasında
   
içerik
  ANA SAYFA
  ÖZGEÇMİŞ
  ETKİNLİKLER
  BASINDAN
  TV PROGRAMLARI
  LİNKLER
  ATATÜRK
  ÖN TÜRK TARİHİ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  KİTAP YORUMLARI
  İLETİŞİM
  1919-2010 MANŞETLERİ
  ESKİ YAZILARIM
  => Bursa Nutku Yok Diyenler Buna Ne Diyecek
  => Taraf'ın "Toy" Yazarına Tarih Dersi
  => "Hür Adam"ın Gerçek Öyküsü
  => Osmanlı'yı Bir de Atatürk'ten Dinleyin
  => DP'li, Amerikancı ve Diyalogcu Bir Hür Adam
  => Gişede Hür Adam Filmini Yakaladık!
  => Soner Yalçın'ın Atatürk ve Kayıp Kıta Mu Konusundaki Yazısına Cevabım
  => Tüm Devrimci Ruhların Ateşi: Atatürk
  => Atatürk'ün Sosyal Fabrika Projesi
  => "Hür Adam" Hürriyet Savaşı'nda Neredeydi?
  => Kendini Türkçü Sanan Mayfya Bozuntusu, Maskeli Çakallar Sizi!
  => Yandaşlık Ödülleri Sahiplerini Buldu!
  => Atatürk'ün Gizli Kurtuluş Planları
  => Kafayı Che'nin Çantasından Çıkarın Artık
  => Kurtuluş Savaşı'nı Atatürk Başlatmadı Mı
  => Sapına Kadar Kemalist'im
  => Kul Hakkını Yiyen Allah'tan Korkmayanların Kanalı: TRT
  => Bir Dede Torun Hikayesi!
  => Genleriyle Savaşan Bir Parti ve Benim İyimserliğim
  => Atatürk İle Allah Arasında
  => Bu Aydınlar Neden Susturuluyor?
  => Tarih Profesörü'ne Atatürk ve Çanakkale Dersi
  => 6. Filo'yu Kıble Yapmak
  => Mustafa Kemal de "Eylemci" Bir Öğrenciydi
  => 97 Yıl Önce Çizdiği Karikatürde Bugünü Görmüş!
  => Siz Kimi Kandırıyorsunuz?
  => Wikileaks Belgelerinden Önce İngiliz Belgeleri Vardı
  => CHP Camileri Kapattı Yalanına Cevap
  => Adnan Menderes Karısını Alenen Aldatmıştı Sayın Başbakan
  => Milli Gelirimi İstiyorum!
  => CHP ve Orta Anadolu
  => AKP Bir Dejavudur!
  => Devrimci Başöğretmene Selam Olsun!
  => Medeni Bilgiler Kitabını Anlamak İçin Önce Atatürk'ü Anlamak Gerekir!
  => Teşekkürler Vural Savaş!
  => Cumhuriyet Caddesi'nde Yürürken Durun ve Bunu Düşünün
  => Bana Tabularla Gelmeyin!
  => Bu işte Bir Şarlatanlık Var: Habertürk'ün Oktan Keleş'i Beni de Kandırdı!
  => İsa Sizi Korusun! "DP ve AKP'nin Gizli Misyonu"
  => Atatürk Diyor ki: "Fatih Sultan Mehmet Büyük Adamdı Büyük..."
  => En Kritik Soru!
  => Zübeyde Ananızı da Alın Gidin
  => 1933'de Almanya da Hitlere "Evet" Demişti
  => 1979'da İran da "Evet" Demişti
  => Dersane Rezilliği
  => Recep Bey Siz Kimi Kandırıyorsunuz?
  => Harita Aldatmacasını Açıklıyorum
  => Bugün Sevr'i Savunan Dinciler 90 Sene Önce de Aynıydı
  => Emperyalizmin Truva Atı: Demokrasi
  => Uyan Be Halkım: Türkiye'yi Bölecekler
  => Hayır Diyen Kardeşim...
  => Geldikleri Gibi Giderler
  => Evet Diyen Kardeşim!
  => Atatürk: İstiklal ve Cumhuriyetine Kastedecek Düşmanlar...
  => Yeni Osmanlı ve I. Recep
  => AKP'nin Meşrebi (Karakteri) PKK'yla Anlaşmaya Uygundur
  => Bursa Nutku'ndaki Kehanet
  => Başbakanın Tarih Hocalarını Açıklıyorum!
  => 30 Ağustos Ruhunu Anlamak
  => 9O Yıl Önceki Şifreli Manşette Ne Gizliydi?
  => Cemaatin Kadrolu Tarihçisine Cevaplar
  => Referandum ve Beyin Yıkama
  => Vahdettin Hain Değil Mi Dediniz?
  => Ulusu Yok Etmek İçin Ulusun Önderini Yok Etmek İstiyorlar
  => One Minute Nine Die (Kim Kazandı?)
  => Çağdaş Hukukun Irzına Geçmek
  => Atatürk Araştırma Merkezi'nden Said-i Nursi Araştırma Merkezi'ne
  => PKK Kimin Taşeronuymuş da Haberimiz Yokmuş!
  => Atatürk'ü ve Yakın Tarihi Anlamak
  => Vahdettin Gerçeği
  => Bir Başbakan Düşünün!
  => Bizim Dinciler ve Mavi Marmara
  => İngilizler Ona Neden "Efsunlu Kemal" Derlerdi Bilir Misiniz Recep Bey?
  => Bir Başbakan Ne Zaman İstifa Eder?
  => Omurgası Kırık Aydınlar: Türk Tarih Tezi'nin Doğrulandığından Haberiniz Var Mı?
  => Sünepeleşmek!
  => Şehit Kanlarında Boğulmak
  => Uyan Be Halkım
  => Ne Mutlu Arabım Diyene!
  => Recep Bey'in Kankaları
  => ALLAH'ın Gazabı Üzerinize Olsun!
  => Kızılay, İHH ve Recep Bey'in Büyük Günahı
  => Kurtuluş Savaşı'nda İngilizlerle Savaşmadık, Yalanı
  => Karton Mücahit
  => Bizim Liboşlar ve Mavi Marmara
  => Bir Tez, Birkaç Tarih Profesörü ve Atatürk'ü Savunmanın Onuru
  => Ak'tivistler ve AKP
  => Recep Bey'in İsrail Şifresi ve Yahudi Cesaret Ödülü
  => Atatürk Düşmanlığının Dünü Bugünü
  => Burası Türkiye Recep Bey, Burada Kemaller Asla Tükenmez!
  => Büyük Kumpas
  => Dersim İsyanı: Seyit Rıza İngilizlerden Destek İstemişti
  => Atatürk Sonrasında Neler Oldu
  => Atatürk İngiliz Valisi Olmak İstiyordu Yalanı
  => Sinan Meydan'ın Dersim İsyanı'na Bakışı
  => Mustafa Filminde Kur'an Sansürü
  => Diktatör Olsa Devrimi Tartışmazdı
  => Kurtuluş Savaşı'nı Çarpıtanlar
  => Karşı Devrimin Son Halkası: ERGENEKON
  => Karşı Devrim Devam Ederse Türkiye'yi Bekleyen 30 Gerçek
  ODA TV Yazılarım

.............Sitedekilerin Dünyadaki Yeri.........

      
BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ, "Atatürk,İle Allah Arasında"

 

 

Tarikat-ticaret ekseninde "çaktırmadan" Atatürk’ün "dinsiz" olduğunu ima eden "kartelci medya" ve yeşil sermayenin desteklediği "islamcı medya" Atatürk’ün "gerçek bir dindar" olduğunun daha önce yayınlanmamış belgelerle ortaya koyulduğu, Atatürk düşmanlarının deşifre edildiği bu kitabı görmezlikten geldiler. Fakat BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ, Atatürk düşmanı irticai çevrelerin "Atatürk din düşmanıydı" yalanını tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmakta gecikmedi. Kitap gizliden gizliye kendi kitlesini oluşturdu. 19 Mayıs 2007′de katıldığım bir televizyon programında (Meltem Tv Diyalog Parogramı) Atatürk’ün din analayışını Bir Ömrün Öteki Hikayesi çerçevesinde tüm çıplaklığıyla ortaya koydum. Program sonrasında aldığım elektronik postalar Türk halkının artık gerçekleri gördüğünün kanıtı gibiydi. Bir Ömrün Öteki Hikayesi, geçen zaman içinde birkaç baskı yaptı ve bugün geldiğimiz noktada aydınından siyasetçisine pek çok kesim Atatürk’ün din anlayışını tüm çıplaklığıyla ortaya koyan bu kitaptan söz etmeye başladı.

         1.jpg

          "Korgeneral Zafer ÖZKAN Vali Erdal ATA’ya, Sinan Meydan’ın yazdığı Atatürk’ün düşünce zenginliklerini anlatan Bir Ömrün Öteki Hikayesi" adlı kitabı hediye etti." 

Atatürk’ün din anlayışını "tüm boyutlarıyla" ortaya koyan BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ" ülkenin dört bir yanında Atatürk’ün yeniden "doğru bir şekilde tanıtılmasını" sağlamış, 1950′lerden sonra başlayan Atatürk istismarını önlemeye yönelik güçlü bir direnç oluşturmuştur. Bugün Türkiye’de siyasetçisinden, askerine, sivil toplum kuruluşudan, din adamına kadar pek çok kişi ve kurum Atatürk ve din konusunda BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ’ne başvurmaktadır.

İşte bir örnek:       
Tekirdağ İl Müftüsü Ahmet OKUTAN’ın 17 Kasım 2007 tarihli "ATATÜRK’ÜN DİN VE LAİKLİK ANLAYIŞI" konulu konferansında BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ’Nİ kaynak olarak kullanmıştır. 

ATATÜRK’ÜN DİN VE LÂİKLİK ANLAYIŞI
 Bugün, milletçe en ince ayrıntısına kadar tanıyarak örnek almakla yükümlü bulunduğumuz modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemâl ATATÜRK genelde, ne sevenleri ne de karşıtları tarafından yeterince bilinmektedir. Bu durum ise ülkemiz için zaman zaman gerilimlere neden olmaktadır.Sevgi de nefret de bir sebebe dayanır. Sebepsiz sevgi de nefret de olmaz. O halde birini seviyorsak bunun nedenlerini, birisinden nefret ediyorsak bunun da sebeplerini ortaya koyabilmeliyiz. Bu durum bizleri, birini sevmek için de , birinden nefret etmek için de onu iyice tanımaya mecbur eder. Kısaca sevgi tanımaya bağlıdır diyebiliriz. Herhangi tarihi bir şahsiyeti seviyorsunuz, ama eserlerini okumadınız, incelemediniz buna sevgi denmez. Atatürk’ü sevmek de onu tanımaya bağlıdır. Onu tanımak da ancak eserlerini görmek, okumak ve incelemekle mümkün olur. Sevgi de böyle oluşur. Eserlerinin, yaptıklarının farkında olmayan, hayati konularda görüş ve uyarılarını bilmeyen ve Nutku’nu dahi okumayan birinin Atatürk sevgisinden bahsetmemiz mümkün olmadığı gibi, böyle birinin Atatürk karşıtlığının da bozgunculuktan başka bir anlamı olmaz.

Bir defa Atatürk çok yönlü bir insandır.

Atatürk, hem bir asker, hem bir devlet adamı, hem de bir kültür ve düşünce adamıdır. Bu söylediklerimizin en belirgin kanıtı da, ölümünün 62. yılı olan 10 Kasım 2000 tarihine kadar, makale ve münferit yazılar hariç olmak üzere yerli ve yabancı kalemler tarafından O’nun için 15 000 civarında eserin yayınlanmış olmasıdır. (Oğuz KALELİOĞLU,Atatürk ve Atatürk İlkeleri,13)

Ancak, O’nun tarihi kişiliğini, askeri yönünü ve devlet adamlığını tarihçi ve sosyologlara bırakmak gerekir. Zira onlar bu hususları bizden daha iyi değerlendirirler. Şu kadarını ifade ile yetinelim ki Atatürk, Osmanlının son döneminde yetişmiş büyük bir devlet adamıdır. Tarihçilerin ittifakla tespit ettikleri gibi Osmanlının son dönemi maarifin/eğitimin ve okullaşmanın oldukça yoğun olduğu bir dönemdir. O dönemin aydınlarının kendilerini çok iyi yetiştirdiklerini eserlerinden öğrenmemiz mümkündür. Böyle bir dönemde yetişen Atatürk’ün de kendisini çok iyi yetiştirdiği anlaşılmaktadır. O doğu ve batı muhakemesini özgün bir şekilde yapacak derecede derin kültür ve tarih bilgisine sahip müstesna bir şahsiyettir. Atatürk’ün satır satır altını çizerek okuduğu bilinen kitapların sayısının 3997 olduğunu hatırlatmak bu dediklerimiz için yeterince aydınlatıcıdır sanırım. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, Anıtkabir Derneği Yayınları, 1/VII)

Bugün, ülkemizdeki Atatürk karşıtlığının temelinde din olgusunun yatmakta olduğunu ve Atatürk’ün dinin karşısında gibi gösterilmeye çalışıldığını hep biliyoruz.

Bu bakımdan, Atatürk’ün dinimiz ve lâiklikle ilgili fikirlerini bilmemizde büyük yararlar vardır. 

Önce şunu belirtmeliyiz ki, 20. asırda önemli bir yer işgal etmiş hiçbir yenilikçi ve inkılâpçı, toplumsal değişim projesinde din olgusuna pozitif anlamda yer verme gereği duymamıştır. Onların her biri dini ya görmezlikten gelmiş, yahut da dinin toplumu zehirleyen bir afyon ve uyuşturucu olduğunu belirtip kökünden söküp atmaya çalışmıştır. Çağdaşları içinde bunun tek istisnası M. Kemâl ATATÜRK’ tür. Atatürk, halkı dinsiz olmaya değil, tam aksine bilerek, anlayarak ve hurafelerden soyutlayarak dini anlamaya teşvik etmiş ve bunun için gereken yasal ve toplumsal düzenlemeleri yapmıştır.

 Esasen Atatürk’ün yetiştiği aile ve çevresi itibariyle de dinden uzak kalması mümkün değildir. Son derece dindar bir ailede yetişen, sonra da kendini yetiştiren üstelik bu kadar zeki olan birinin dinsiz olması zaten düşünülemez. Tanrının varlığını kabûl eden bilim adamlarından Einstein’e göre de “Engin bir bilimsel kafaya sahip olanlar arasında kendine ait dinsel duyguları olmayan birine zor rastlanır.” (Sinan Meydan, Bir Ömrün Öteki Hikâyesi,470) Bu husus ayrıca Yüce Allah’ın ifadelerine de denk düşmektedir. (Fatır,28)

Kısaca diyebiliriz ki,
Atatürk hem dindardı hem de iyi bir müslümandı.

Çünkü;
Atatürk, Evrenin bir yaratıcısı olduğuna inanırdı. Nitekim, O’nun “Şu alemde insan üstü bir kuvvet vardır. Siz isterseniz O’na Allah, isterseniz tabiat deyiniz. Fakat O’nu asla inkâr etmeyiniz.” (a.g.e.450) şeklindeki sözleri bu inancın bir ikrarıdır.

Atatürk de bizim gibi Allah’a sığınıp dua ederdi.

İşte bir örnek.
Afyon Kocatepe’de, Atatürk bir taşın üstünde otururken birden başlayan top atışlarıyla ayağa kalkıp şöyle yalvarıyor. “Ey Rabbim, Yunanlıların kazandığını gösterme bana, onlar kazanacaksa şu gök kubbe benim başıma yıkılsın daha iyi. Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme. Anacığım bize dua et.” (a.g.e.451)

-Atatürk zaman zaman Kur’an okurdu.
 “Ben Kur’an okumak istediğimde çok defa Yasin suresini okurum.” Sözleri O’na ait. (a.g.e.438) O bazen manevi kızı Nebile’den Yasin-i Şerif dinlerdi.

-Atatürk özel hafızına Kur’an okutup dinlerdi.
  Atatürk’ün hafızı Yaşar Okur hatıralarında şöyle demektedir.
“Ramazanların Atatürk için çok büyük önemi vardı. Ramazan ayı geldiğinde incesaz heyeti Çankaya köşküne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni huzuruna çağırır, Kur’an-ı Kerimden bazı sureler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu ile dinlerdi. Ruhen çok mütelelliz olduğu her halinden anlaşılırdı.” (Oğuz Kalelioğlu,a.g.e.,95)

-Atatürk, ordu için Kur’an okutulmasını emretmiştir.
1932 yılının Ramazan ayında Atatürk, Saadettin Kaynak’ı, Ordu müfettişlerine Kur’an okuması için görevlendirmişti. Sadettin Kaynak şöyle diyor. “..Bir çeyrek saat içinde hazırlandım. Tamam haberini verdim. Mecliste masa başında Atatürk’ün tam karşısına düşen bir yer seçtim. Atatürk’ün iki tarafında ordu müfettişlerinden şunlar, şunlar ve diğer birçok misafirler vardı. Ali imran suresinin 169, Enfal suresinin de 45,60 ve 66. ayetlerini okudum…Bu arada Atatürk ayetlerde geçen ifadelerin Kur’anın ne denli önemli bir kitap olduğunu gösterdiğini, “Kur’an’da neler varmış, bunlardan bizim hiç haberimiz yoktu.” diyerek alçak gönüllü bir biçimde dile getirmişti.” (Sinan Meydan,a.g.e.,442)

 Atatürk, özel hafızına da imzalı Kur’an hediye etmiştir. (a.g.e.442)

-Atatürk her fırsatta Kur’an’a saygı gösterirdi.

 Şimdi de Enver Benhan Şapolyo’yu dinleyelim.
  Atatürk, Ankara Dil Tarih Fakültesinin önünde toplanan din bilginlerinin tek tek elini sıktı ve kendisini Ankara’ya davet eden Müftü Rıfat Börekçi’ye iltifat etti.

Seymen alayının idarecilerinden Güvençli İbrahim, bir elinde bayrak, diğer elinde altın işlemeli bir pala olduğu halde alayın önünde duruyordu. Göğsünde bir hamayıl Kur’an-ı Kerim asılı idi. Mustafa Kemâl, kendisine yaklaşarak Kur’an-ı Kerimle bayrağın ucunu öpüp başına koydu…” (a.g.e.,442)

Kendisine 1923 yılında armağan edilen küçük bir Kur’an’ı alınca Atatürk şöyle dedi. “Bence kıymetini takdire imkân olmayan bu hediyeyi en derin ve hürmetkâr dini duygularımla muhafaza edeceğim.” (Prof. Ali Sarıkoyuncu. Atatürk, Din ve Din Adamları,36)

-Atatürk, sevgili Peygamberimizi yüceltmiş ve yolundan gidilmesini teşvik etmiştir.

 İşte birkaç sözü.
“Hz. Muhammed’in yaydığı din, insanların kalplerinde derin bir haz uyandırdı. O ölüp gittikten on dört asır sonra bile İslâmiyet kalplerde halâ haz meydana getirmektedir.” (Pro. A.Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları,25)

“Mazhar-ı nübüvvet ve risalet olan Fahrialem Efendimiz.. Arap toplumu içinde Mekke’de dünyaya gelmiş bir vücud-u mübarek idi…

Cenab-ı Peygamber, Peygamberlerin sonuncusu olmuştur. Muhammet Mustafa, Peygamber olmadan önce kavminin sevgisini, saygısını ve güvenini kazandı.

Hz. Muhammed Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinden bugün milyonlarca kişi yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat O sonsuza kadar ölümsüzdür.

 

 

 Hz. Muhammed’i bana cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayesine kapılan bazı cahil adamlar, O’nun yüksek kişiliğini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve uygulayabilir?” (a.g.e.28,29)

 “…yüzü nurlu, sözü ruhani, ergin ve görüşte bedelsiz, sözünde sadık ve halim ve mertlikte başkalarına üstün olan Muhammed Mustafa…” (Sinan Meydan, a.g.e.527)

Atatürk’ün, ölümünden kısa süre önce yayınladığı son mesajında da şu ifadeler yer almaktadır. 

 “Bütün dünya Müslümanları, Allah’ın son Peygamberi Hz. Muhammed’in (S.A.S.) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Bütün Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli, İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira insanlar ancak bu şekilde kurtulabilir ve kalkınabilirler.” (Prof. A. Sarıkoyuncu,a.g.e.38)

 -Atatürk ezan dinlerken ağladığı olurdu.

 

 

Mithat Cemal Kuntay “Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayında verdiği bir yemek davetinin sabahında manevi kızı Nebile’ye bir sandalye üzerine çıkıp sabah ezanını okumasını işaret etti. Bir aralık baktım ki, Gazi Mustafa Kemâl ağlıyordu.” diyor. (Meydan, a.g.e.436)

-Atatürk iyi derecede dini bilgiye sahipti.

 Atatürk dini konularda geniş bir bilgiye sahipti. Oldukça iyi Arapça bilen Atatürk özellikle İslâm dini konusunda ayrıntılı denecek kadar bilgi sahibiydi. İslâmiyet’in sadece tarihsel gelişimini bilmekle kalmayıp inanç ve ibadet boyutunu da iyi biliyordu. (a.g.e.,443)

-Atatürk Ramazan ayına büyük önem verirdi.

 

 

Atatürk’ün kız kardeşi Makbule hanım şunları kaydediyor. “…Her Ramazanın bir günü ve çoğunlukla Kadir gecesi bana iftara gelirdi. İftar sofrasını eski tarzda isterdi. Oruçlu olduğu zaman iftara başlarken dua ederdi…” (a.g.e.,455)

-Atatürk din bilginlerine saygı gösterirdi.

 İlk Diyanet İşleri Başkanımız merhum M. Rıfat Börekçi anlatıyor.

“Ata’nın huzuruna geldiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, eğilir, büzülür. “Paşam beni mahçup ediyorsunuz” dediğim zaman “Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır.” buyururlardı. (a.g.e.,496)

-Atatürk, her yıl Çanakkale şehitleri için Mevlid okuturdu.

 

 

 Hafız Yaşar anlatıyor. “1932 yılında Atatürk’ün emriyle Şehit Mehmet Çavuş abidesi önünde Mevlit okunması uygun görüldüğünden beni huzurlarına çağırdı. Bu seneki merasime başkanlık etmemi söyledi ve durum İstanbul Müftüsü Hafız Fehmi Efendi’ye de Dolmabahçe Sarayından telefonla bildirildi.” (a.g.e.,446)

 -Atatürk, zaman zaman namaz kılardı.
Meselâ, TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara Hacı Bayram Camiinde Cuma namazı kılmış, 7 Şubat 1923 tarihinde hutbe okuduğu Balıkesir Paşa Camiinde de cemaatle namaz kılmıştır. (a.g.e.,48)

 

Kısaca Atatürk’ün, daha çocukken annesinin yönlendirmesiyle aldığı dini eğitiminden, küçük yaşta Kur’an okumayı ve namaz kılmayı öğrenmesine, Selanik’te akrabalarının tekkelerine giderek katıldığı dini ayinlerden, askeri okulda namaz kılmak istediği zamanlarda su bulunmadığında çektiği sıkıntılara, Çanakkale’den yakın dostlarına kan ve barut kokuları arasında yazdığı mektup aralarına sıkıştırılmış olan dinsel ifadelere, Milli Mücadele yıllarında yüksek bir din kültürünün göstergesi olan İslâmî söylemlerinden, İslâm dini ve İslâm tarihi hakkında okuduğu çok sayıda kitaba, Dolmabahçe Sarayında özel hafızına okutup dinlediği Kur’an namelerinden Çanakkale şehitlerini anma yıldönümlerinde okuttuğu mevlitlere, annesinin mezarı başında Allah’a yemin etmesinden, annesinin yıldönümünde okuttuğu Kur’an ve mevlitlere kadar tarihin sayfalarında gizlenmiş gerçeklerin kamuya mal edilmesinin, var olan Atatürk sevgisini daha da pekiştireceğine tam bir inanç içinde olmalı ve ona göre davranmalıyız.

Yabancı Gözüyle Atatürk’ün Dindarlığı.
 Yerli ve yabancı bir çok gözlemci ve uzmana göre de Atatürk’ün dini inancı vardı. Bu gözlemcilere göre Atatürk, akılcı değerlendirmeleriyle en son din olan İslâm’ın en mükemmel din olduğunu düşünmekte ve ifade etmekteydi.

 “Yeni Türkiye’de İslâmcımlık” adlı eserin yazarı Gotthard Jaeschke, “Atatürk’ün kendini Müslüman olduğu için mutlu saydığını, hatta bir çok defa meselâ Hıristiyanlığa karşı İslâmiyet’i savunduğunu” belirtmektedir. (a.g.e.,468)

ABD’nin büyükelçisi Sherrill’in söyledikleri de kayda değer. “Atatürk’ü din düşmanı diye suçlayanlara karşı O’nun Allah’a inandığını söylemeliyim. İnsanlığın bir Allah’a sahip olma ihtiyacı ve hakkına, insanın Allah’a şahsen bağlanma ihtiyacı ve hakkına inandığını da eklemeliyim. Ama bunun kalıplaşmış dualar aracılığı ile yapılacak bir şey olmadığına inanıyordu.” (a.g.e.,169)

Yorgi Pasmazoğlu da Atatürk ve din konusunda şunları söylemektedir. “…Mamafih Kemal dinsiz değildir. Bende bıraktığı izlenime göre ulûhiyet kavramını Woltaire’nin anladığı şekilde kabul etmektedir. Dini, vicdani bir mesele olarak görmektedir. Kendisi doğuştan dini tolerans sahibi olduğundan vicdan hürriyetine saygı göstermektedir.” (a.g.e.,467)

Prof. Dr. Mete Tuncay, Feroz Ahmad, Alparslan Işıklı gibi son dönem aydınları da Atatürk’ün bir din anlayışına sahip olduğunu ifade etmektedirler. (Sinan Meydan, a.g.e.,466,467)

 Atatürk’ün dinimize bizzat yaptığı hizmetler.

           1- Atatürk’ün dinimize yaptığı hizmetlerin başında, görevi İslâm dininin inanç, ahlâk ve ibadet esaslarını ayırım yapmadan bütün insanlarımıza anlatmak, ibadet yerlerini yönetmek ve ibadetlerin doğru yapılmasını sağlamak olan Diyanet İşleri Başkanlığının yasal bir kurum olarak Devlet teşkilâtı içinde yer almasına öncülük etmek gelir.

            2- Halkın din konusunda doğru bir şekilde bilgilenme, yanlışı doğrudan, gerçek olanı olmayandan ayırt edebilmesi için günümüzde hala en güvenilir temel kaynaklarımızdan olan 9 ciltlik “Hak Dini Kur’an Dili” adlı Kur’an tefsirini Muhammed Hamdi Yazıra, sevgili Peygamberimizin hadislerinden oluşan Sahih-i Buhari kitabının kısaltılmış olarak 12 ciltlik “Tecrid-i Sarih Tercümesi” ni önce Ahmet Naim’e sonra da Prof. Dr. Kamil Miras’a sipariş verip bunların ilim dünyamıza kazandırılmasını sağlamış olmak da Atatürk’ün dinimize en büyük hizmetlerinden birisi olmuştur. Üstelik bu Kur’an terceme ve tefsirinin ücretini bizzat kendisi karşılamış, hadis tercemesi için de bütçeye ödenek koydurmuştur.

1930 yılında Vossische Zeitung gazetesinin 73. sayısında yayınlanan bir demecinde Atatürk şunları söylemiştir. “Kur’anın tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak tercüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına dair bir kitabın da tercüme edilmesi için de emir verdim…” (Pro. Dr. Toktamış Ateş, Biz Devrimi Çok Seviyoruz,67,68)

 

 ABD’nin Büyükelçisi Scherrill de Atatürk’ün din anlayışı hakkında şunları söylüyor. “Dini devletten ayırması dinsizlik değildi. Bunu Kutsal Kitabı kendi dillerinde yayınlatarak bir elle aldığını diğeri ile vererek kanıtladı. Herkesin kendisi okuması için Kutsal Kitabın sayfalarını açtıysa O’na dinsiz demek haksızlık olmaz mı? Kesinlikle evet. Kabul etmek gerekir ki, basit bir tren kondöktörünün ve yüz binlerce sade Türk’ün her günkü yaşamına Kur’an’ı sokan adam hiç şüphesiz saygı değer bir dini ihtilâl yapmıştır. (Sinan Meydan, a.g.e.,468)

          3- Atatürk’ün dinimize yaptığı önemli hizmetlerden biri de Cuma ve Bayram günlerinde camilerde okunan hutbelerle ilgilidir. O güne kadar Arapça okunan hutbeler Atatürk’ün talimatlarıyla Türkçe okunmaya başlanmış, böylece hutbede söylenenler dinleyiciler tarafından anlaşılır olmuştur.

  Şimdi bir soralım kendi kendimize, dine karşı olan bir kimsenin onun anlaşılması için bu kadar gayret sarfeder mi? Peki dinin anlaşılması için böyle köklü ve etkili tedbirler alan bir kimse hangi vicdanla din karşıtı gösterilebilir? İşte dikkatli ve basiretli olmamız gereken husus budur. Eğer Atatürk, din karşıtı birisi olsaydı Kur’an meal ve tefsirine, hadislerin açıklanıp şerhedilmesine, hutbelerin Türkçe okunmasına bu kadar önem verir, bunlar için özel ödenek ayırırmıydı hiç? Bunları düşünmemiz gerekir. Onun için de okumamız, araştırmamız ve her söylenene kulak asmamamız gerekir.

Ayrıca, İslâm kültürüne dair engin bilgisi ve Kur’an’ı tercüme edecek kadar Arapça’ya hakim olması gibi meziyetleriyle Atatürk’ün liseler için yazdırdığı tarih kitaplarındaki “İslâm Tarihi” bölümünü bizzat kendisinin yazdığını da belirtmekte fayda vardır. (Prof. Dr. E. Ruhi Fığlallı, Atatürk ve Din,236) Bunların her biri bize bir çok şey öğretecek durumdadır, unutmayalım.

Atatürk’ün dinle ilgili sözlerinden bazıları da şunlardır.

“Din vardır ve lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Temeli çok sağlam bir dinimiz var, malzemesi iyi. Fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etme gereği duyulmamış. Aksine bir çok yabancı unsur/hurafe binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üzerinde yeni ve sağlam bir din kurmak lüzumu hasıl olacaktır.” (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri,206)

“Türk milleti dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum… Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.” ((Söylev ve Demeçler,3/70)

“Milletimiz dil ve din gibi kuvvetli iki hazineye sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.” (Söylev ve Demeçler,2/66,67)

 “Bizim dinimiz en tabii ve makul dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lâzımdır. Bizim dinimiz tamamen bunlara uygundur. Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şey ki, akla, mantığa, kamu yararına uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Eğer bizim dinimiz akla ve mantığa uygun bur din olmasaydı en mükemmel olmazdı.” (Söylev ve Demeçler, 2/127)

“Müslümanlıkta imam, toplumun en üstün adamıdır, zamanının en münevver/aydın adamıdır. Dört beş yüz yıl birbirini tutmayan içtihatlarla, esen rüzgara göre verilmiş fetvalarla inançlarıyla oynanan Türk milletinin din duygularını uzun süre skolâstik cahilin eline bırakamayız. İleride bu işi bizzat elime alacağım. (Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi,36)

“Bizde Ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeliyiz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası da mekteptir. Nasıl ki, her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahiplerini yetiştirmek lâzım ise, dinimizin gerçek felsefesini tetkik ve bilimsel fenni telkin kudretine sahip olacak güzide ve gerçek büyük alimler yetiştirecek yüksek kurumlara da malik olmalıyız.” (Söylev ve Demeçler, 2/94)

Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 3. toplantı yılını açarken 1 Mart 1922 tarihinde söylediği şu sözler de bizler için büyük manâ ifade eder. “…Genel olarak bütün köylüye okumayı, yazmayı ve dört işlemi öğretmek, yurdunu, milletini, dinini dünyasını tanıyacak ölçüde coğrafya, tarih, din ve töre bilgisi vermek, eğitim ve politikamızın amacıdır.” (Prof. Dr. Toktamış Ateş, Dünyada ve Türkiye’de Lâiklik,110)

Düşmanlarımız bizi dinin tesiri altında olmakla suçluyorlar, duraklama ve gerilememizi buna bağlıyorlar. Bu hatadır.” (Söylev ve Demeçler,2/90)

“İslâm toplumunun düştüğü zulüm ve yoksulluğun elbette bir çok nedenleri vardır. İslâm dünyası din gerçekleri dairesinde Allah’ın emrini yapmış olsaydı böyle bir sonla karşılaşmazdı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf edelim ki düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan ziyade çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve fen ve her türlü uygarlık imkânlarından azami derecede yararlanmak zaruridir. Hepimiz itirafa mecburuz ki bu husustaki hatalarımız çok büyüktür.” (Söylev ve Demeçler, 2/95-96)
Atatürk ve Lâiklik:

Prof. Dr. Yavuz Abadan’a göre “Lâiklik, dinin siyaset ve devlet işlerine karıştırılmaması ve her vatandaş için vicdan hürriyeti sağlanması” demektir. (Prof.Dr.A.Sarıkoyuncu,a.g.e.,40)

Prof. Dr. Ali Fuat Başgil de “Lâiklik din hürriyetini ve bundan doğan vatandaş haklarını düşmanlarına karşı korumaktır. Devlet hayatında lâikliğin gayesi budur. Lâik devlet, din hürriyetini ve dindarı her çeşit tecavüze karşı koruyan devlettir.” demektedir. Yine Başgil, “Lâikliği dinsizlik sanmak, onu yanlış anlamaktır, lâiklik diyorum ne münkirliktir, ne de hususiyle din düşmanlığıdır.” diye vurgu yapmaktadır. (a.g.e.,65)

Ünlü tarihçi Bernard Lewis, “Modern Türkiye’nin Doğuşu” adlı eserinde Atatürk’ün lâiklik anlayışı ile ilgili olarak şunları söylüyor.

“Kemalist din politikasının temeli lâiklikti, dinsizlik değildi. Amacı İslâmlığı yıkmak değil, onu devletten ayırmak-siyasal, toplumsal ve kültürel işlerde –dinin ve onun temsilcilerinin yetkisine son vermek ve bunu inanç ve ibadet konularına hasretmekti.” (Bernard Lewis, Modern Türkiyenin Doğuşu,408)

 

 

Bir başka yabancı Robert de Beauplan ise şunları söylüyor. “…Atatürk’ün yaptığı esaslı devrimlerin bir çok örnekleri gösterilebilir. Fakat bunların başlıca üç prensibi şunlardır.Modernleştirme, Demokratikleştirme, Lâikleştirme. Bunun için Atatürk’ü itham edenler olmuştur. Fakat bu düşünce yanlıştır. Atatürk hiçbir zaman dinin kendisini tazyik etmemiş ve vicdan hürriyetine daima riayet etmiştir. O yalnız eskiden dinin her şeye hakim olduğu bir ülkede dini kendi alanına, yani ruhani ve manevi alana nakletmiştir.” (Sinan Meydan, a.g.e.,468)

 Prof. Dr. Toktamış Ateş şunları kaydediyor. “Laik devlet, dinle her türlü bağlantısını koparmış devlet değildir. Zaten devletin en temel işlevi toplumsal yaşamı düzenlemektir. Toplumsal yaşamın bu en önemli kurumu karşısında devlet nasıl ilgisiz kalabilir? Lâik devlet, yönetenlerin yönetme yetkisinin kaynağının Tanrı ve din olmadığı bir devlettir.” (Prof. T. Ateş, Dünyada ve Türkiye’de Lâiklik,30)

 Esasen Atatürk de lâikliği dinsizlik olarak algılamamış, böyle algılayanları da çeşitli vesilelerle kınamıştır. Nitekim O “Laik hükümet tabirinden dinsizlik manasını çıkarmaya yeltenen fırsatçılara fırsat vermemek lâzımdır.” (Prof. A. Sarıkoyuncu, a.g.e ,63) diyerek bu konudaki tutumuna açıklık getirmiştir. Atatürk’ün “Lâiklik yalnız din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Lâiklik bütün vatandaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini tekeffül etmektir.” (a.g.e/63) demesine rağmen her ne hikmetse bir takım kafalar kendi dinsizliğine O’nu örnek göstermeye yeltenmektedirler. Bu oyuna gelmemek gerekir.

İşte yine O’nun sözleri.
“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz. Kasta ve eyleme dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz.” (Sadi Boran, Atatürk ve Din,82)

Prof. Dr. Mete Tuncay’a göre de “Lâiklik, inançları ve vicdanları siyasetten ve siyasetin çeşitli bozulmalarından kurtaracaktır.” (Prof. Mete Tuncay, Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetimi,382)

 

Kısaca, Atatürk lâiklikle dine ve dindara rahatlık sağlamayı amaçlıyordu, diyebiliriz. Zaten O’nun bütün söylemleri ve uygulamaları bu yöndedir. Yerli yabancı bir çok kalem sahibi O’nun bu özelliğini hep ortaya koymuşlardır. Bize bunları okuyup değerlendirmek kalıyor. Lord Kinross’un da dediği gibi “Atatürk, hiçbir zaman dini kökünden söküp atmaya çalışmamıştı. Bütün elde etmek istediği şey, dini yüzyıllardan beri anlaşılageldiği siyaset aracı olmaktan kurtarmaktı.” (Sinan Meydan,a.g.e.,329)

Atatürk’ün din özgürlüğü anlayışına ve dini uygulamalar karşısındaki tavrına da birer örnekle bakmakta yarar vardır.

“Atatürk 1930 yılında Fevzi Çakmak’la birlikte trenle bir yurt gezisine çıkmıştı. Yolculuk sırasında yüksek rütbeli subaylardan birinin namaz kıldığını gören bir milletvekili bu durumu gizlice Atatürk’e bildirmiş, Atatürk, namaz kılmayı kendince eksiklik gören milletvekilinin bu davranışını yadırgamış, milletvekilini azarlamış ve ibadet etmenin, namaz kılmanın son derece doğal bir davranış olduğunu bildirmiştir.” (Sinan Meydan,a.g.e.,452)

Hoşgörünün karşıtı olan taassup konusundaki Atatürk’ün görüşleri de şöyle. “ …Taassupsuzluk, o kimsede vardır ki, vatandaşının veya herhangi bir insanın vicdani inanışlarına karşı hiçbir kin duymaz. Bilâkis hürmet eder.” (a.g.e.,453)

 Münir Hayri’nin naklettiği bir başka olay.

“Bir gün Necip Ali, Mustafa Kemal’e “Efendim, Münir namaz kılar” dedi. Atatürk de bana dönerek “Sahi mi?” diye sordu. “Evet Paşam” diye cevap verdim. “Niçin namaz kılıyorsun?” sorusuna, “Namaz kılınca içimde bir sükûn ve huzur hissederim” dedim. Atatürk, biraz önce bana gülenlere döndü ve şöyle dedi. “Batmak üzere bulunan bir gemide bulunsanız, herhalde yetiş ya Gazi demezsiniz. Yetiş ya Allah dersiniz. Bundan tabii ne olabilir ki? Sonra bana dönüp “Dünyadaki işlerine zarar getirmemek şartıyla namazını kıl, ama heykel de yap, resim de…” dedi.” (a.g.e.,454)

 Atatürk’ün vicdan hürriyeti tanımı da şöyle:
“Vicdan hürriyeti, her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, mensup olduğu bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahip olmak demektir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.” (S. Burak, Atatürk ve Din,79,80)

 

Atatürk’ün ibadet ve inanç özgürlüğüne verdiği önemin en açık kanıtı, döneminde çevresinde bulunan yüksek memurlar ve önemli kişiler arasında oldukça dindar, beş vakit namazını aksatmayan kişilerin olmasıydı. Atatürk hiçbir zaman bu kişileri dindarlıklarından dolayı küçümsememiş ve onlara herhangi bir baskı da yapmamıştır. Hatta ibadet edenleri çok defa takdir etmiştir. Profesör Kemal Karpat’ın deyişiyle Atatürk, Fevzi Çakmak’a dindarlığından ötürü aşırı saygı göstermiş, Genel Kurmay Başkanı olarak tutmuş ve yanında hiçbir zaman içki içmemiştir. (Prof. Dr. Kemal Karpat, İslâm’ın Siyasallaşması,353)

Atatürk döneminin şahitlerinden Ercüment Demirer Atatürk döneminde namaz kılan memurların işten atıldığı şeklindeki ifadelerin yalan ve iftira olduğunu belirtip şunları söylemektedir. “…Ordunun başı olan rahmetli Fevzi Cakmak, yardımcısı Orgeneral Asım Gündüz namaz kılarlardı. TBMM başkanı olan Abdülhalik Renda da Cuma ve Bayram namazlarını Hacı Bayram Camiinde kılardı.” (Sinan Meydan, a.g.e.,455)

Sonuç olarak diyebiliriz ki, dirliğimize kastetmek isteyenler değişik argümanlarla karşımıza çıkabilir, ortak değerlerimizi sulandırabilirler. Bunlara karşı son derece uyanık olmak zorundayız.

Her şeyin esası bilgi ve gözlemdir. Bilgi güçtür, kuvvettir. Öyleyse her türlü tehlikeye karşı bilgiyle durmaya özen gösterelim. Okuyalım, okutalım. Ortak değerlerimizi asla ihmal etmeyelim. Milli tarihimizi, kültürümüzü, Cumhuriyetimizi ve bağımsızlığımızı tehlikeye düşürecek her türlü davranışa karşı tedbirli olalım. Bunları çocuklarımıza da okutalım, belletelim, kavratalım. Atatürk’le ilgili bir şey söyleyebilmek için asgari O’nun Nutku’nu okumanın şart olduğunu asla unutmayalım.

Ayrıca bizim dini terbiyemiz gereği ölüleri hayırla anmak zorunda olduğumuzu da hep aklımızda tutalım. Zira sevgili Peygamberimiz, “Ölülerinizi hayırla anın” buyurmaktadır.Allah rahmet eylesin, yeri mekânı Cennet olsun.

 

 Ahmet OKUTAN
 Tekirdağ Müftüsü"

Sayın Tekirdağ Müftüsü’nün bu çok önemli konferansının neredeyse tamamında BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ’ni kaynak olarak göstermesi ATATÜRK VE DİN konusundaki gerçeklerin halka yayılmaya başladığının en açık kanıtlarından olsa gerekir.

Diyanet Aylık Dergisi (2007 Kasım) 159. sayısında Prof.Dr. Ali SARIKOYUNCU cumhuriyetin din politikasını açıklarken Bir Ömrün Öteki Hikayesi’ne atıf yapmıştır.

"….TBMM görüşmelerinde din hizmetlerinin yanı sıra, din eğitimi ve medreseler konuları üzerinde genişçe durulmuştur. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere milletvekilleri, İmam-Hatiplerin çağı yakalamış, yenilikleri takip eden kişiler olması gerektiğini belirterek, İslâm dinini halka anlatan kişilerin aydın, çağdaş değerleri benimsemiş olmalarının büyük önem taşıdığı üzerinde durmuşlardır (Sinan Meydan, Bir Ömrün Öteki Hikâyesi, İstanbul, 2003, s.408). Ayrıca Mecliste, müspet ve manevî bilimleri özümsemiş bir neslin, maddî ve manevî yönden doyuma ulaşmış bir din hizmetlisi ordusuna duyulan gereksinim dile getirilmiştir. Bu arada Müslüman Türk halkına Asr-ı Saadet Müslümanlığını öğretip, o Müslümanlığı yaşatmak için tek çıkar yol olarak, madde ve mananın bütünleştiği bir eğitim-öğretim sisteminin oluşturulması vurgulanmıştır…"

 

 

 BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ’nin Atatürk ve din konusunda açtığı yoldan gidenler bu konuda yeni bulgulara ulaşmışlar ve ulaşmaktadırlar. Artık vatan ve millet düşmanları öyle ellerini ve kollarını sallayarak "Atatürk dinsizdi" diyerek genç nesilleri aldatamayacaklardır.

Gazteci televizyoncu Muharrem Bayraktar, BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ’ni kaynak olarak kullandığı yazılarında Atatürk ve din hakkında  değerlendirmeler yapmıştır. İşte o yazılardan biri:

"ATATÜRK, RAMAZAN ve ORUÇ      (21.11.2003)
 " ….."
  Ramazan ayında Dolmabahçe Sarayı’na gelen ve oruç tutan misafirlerine özel ilgi gösterir, iftar sofrasıyla bizzat ilgilenir, ibadet etmek isteyenlere büyük saygı gösterir ve bu konuda gereken tüm kolaylıkları sağlardı.            Atatürk’ün Ramazan ayında kız kardeşi Makbule’ye:                                            

Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım bu konuda şunları söylemektedir:

“… Her Ramazan’ın bir günü ve ekseriyetle Kadir Gecesi bana iftara gelirdi. O gün imkân bulabilirse oruç da tutardı. İftar sofrasını tam eski tarzda isterdi. Oruçlu olduğu zaman, iftara başlarken dua ederdi” (Sinan Meydan, Bir Ömrün Öteki Hikâyesi, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, s.445).
 
“Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme!” diye hatırlatmada bulunup, hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir

Atatürk Ramazan’da oruç tutan Müslümanlara karşı saygılı davranırdı. Milletin yüzüne baka baka su içmez, bazı davranışlarından vazgeçerdi.  Hafız Yaşar Okur da, Atatürk’ün Ramazan aylarındaki davranışlarını şöyle gözlemlemişti:

 “Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez, ince saz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur’an–ı Kerim’den bazı sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi.Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram–ı Veli ve Zincirlikuyu Camilerinden şehitlerin ruhuna Hatm–i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hınca hınç dolardı” (A.g.e).

İlk Cumhurbaşkanı Atatürk, kendisini o makama getiren Türk halkının inancına işte böyle saygı gösterirdi. Atatürk oruç tutmasa bile, oruç tutan halkın ibadetine çok önem verir, çok saygı gösterirdi. Bugün Atatürk’ün koltuğunda oturan Sezer’in, O’nun kabrinin başında mübarek Ramazan ayında su içmesi, Atatürk’ün hatırasına karşı yanlış bir davranış olmuştur. Laik devleti kuran Atatürk böyle yapmamıştı. Dine, dindara ve Müslüman’ın ibadetine saygılıydı. Bugünün Cumhurbaşkanlarından da bunu beklemek hakkımız değil mi? Eğer O’nun peşinden gidiyor iseler.    (Muharrem Bayraktar)"

 

 

Son zamanlarda kitabıma olan ilginin giderek artması, Atatürk’ün topluma doğru anlatılmasını kendine misyon edinmiş bir yazar olarak beni çok mutlu etmektedir.

 

İşte bu ilginin son kanıtlarından biri olarak Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün 10 Kasım 2007′de yazığı Atatürk ve din konusundaki bir yazıda BİR ÖMRÜN ÖTEKİ HİKAYESİ hakkındaki görüşleri:

" ŞÜKRAN VE TÂZİMLE ANIYORUZ! 

                     09/11/2007

Ülkemizi ve halkımızı emperyalizm ve Haçlı boyunduruğundan kurtaran, Türk-İslam aydınlanmasının yolunu açan büyük Atatürk’ü, sonsuzluğa geçişinin 69. yılında minnet, şükran ve tâzim duygularımızla anıyoruz. Ve onun hayatından, aynı zamanda hem ibret hem de ders olan üç belgeyi buraya alıyoruz.

1.Yeni Türk harfleri milletimizin istifadesine sunulduğunda, Atatürk bütün yurtta bir öğretmen gibi çalışmış, tren istasyonlarından, köy meydanlarına kadar kapalı ve açık her mekânı kullanarak halka dersler vermişti.

Bununla da yetinmeyip Ankara’dan, ‘Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nden bütün Türkiye’ye yönelen bir öğretmen-öğrenci ağı’ örmüştü. Cumhurbaşkanlığı Atatürk Arşivi’nde, Atatürk tarafından 30 Eylül 1928’de çekilmiş, tarihte eşine belki de asla rastlanamayacak şu telgrafın kayıtlarını buluyoruz:

“Gemlikte Bir Kısım Esnafa: Gemlikte, gazozcu Haydar, tuhafiyeci Yahya, zahireci İsmail, Bekir Ali, Adil ve Hasan, Hüseyin, Çiftçilerden Ethem, Zeytinci Mustafa, Sait, Bakkal Osman ve Halit efendilere! Okuma ve yazmayı bir haftada öğrenmek gayretini gösterdiğinizden memnun oldum; tebrik ederim. Arapça ve Farsça kelimelerde ‘k’ ve ‘g’nin önlerine ‘h’ gelmesi meselesiyle zihinlerinizi meşgul edip karıştırmayınız. Tespit edilmekte olan lügat, bunu arzunuz üzere halledecektir, efendim.” (ABE, 22/251

Aynı arşivde, benzeri telgraflar onlarcadır…

2. Bal Mahmut, hatıralarında anlatıyor:
“Bir gün Kılıç Ali’nin evinde, Refik Koraltan, ‘Paşam, dedi, itimat buyurun, Anadolu’nun en ücra köşesinde bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazar. Bu böyledir, Paşam.’ Atatürk şu cevabı verdi: ‘Beyefendi, Anadolu’nun ücra köşesinde bir köylünün, bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazdığını ben de zatı âliniz kadar biliyorum.  Amma benim kadar sizin de bilmenizi istediğim bir şey vardır ve o da şudur: Orada bir çobanın bulunduğu yerin on dakika ilerisindeki bir köy imamı gelip o ismi oradan on dakikada siler. İsterse istediği bir başka ismi yazar. Bunu da sizin benim kadar bilmenizi isterim.” (Mahmut Baler, Atatürk’ten Anılar, Milliyet gazetesi, 9 Kasım 1970)

 3. Atatürk konusunda yazılmış en güzel kitaplardan birinin yazarı olan Sinan Meydan, ‘Atatürk ve Din’ bahsinde şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Atatürk’ü diğer devrimcilerden, inkılaplarını da diğer inkılaplardan ayıran, Atatürk inkılaplarına farklılık katan noktaların başında onun din karşısında kayıtsız kalmaması gelmektedir. Kayıtsızlık bir yana, Atatürk inkılaplarının birçoğu, doğrudan din ile ilgilidir. İslam  dinini  öze döndürme amaçlı bu adımlar incelendiğinde, Atatürk’ün aynı zamanda, Türkiye’de gecikmiş bir dinsel inkılap hareketinin de öncüsü olduğu söylenebilir.” (Sinan Meydan, Bir Ömrün Öteki Hikâyesi, 396)"
                                                               Hyp Lideri Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk
 

   
Toplam 251990 ziyaretçi (547738 klik) girdi.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol