AKP'NİN SIRRI
Türkiye'de AKP'ye oy veren seçmenlerin yabana atılamayacak kadar önemli bir bölümü AKP'nin Türkiye'yi "daha dindar" bir ülke yapacağını veya dindarların bazı sorunlarını (başörtüsü gibi) çözeceğini düşünerek AKP'ye oy vermiştir ve vermektedir.
AKP, Genel Başkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve AKP kurucularıyla milletvekillerinin dinsel bir kültürden gelmeleri, temel referanslarının din olması, sıkça halkın güzü önünde camiye gitmeleri, bolca dinsel söylev kullanmaları, dinsel olan herşeye olumlu yaklaşmaları, cemaatlerle sıkı fıkı olmaları vb durumlar, fazla eğitim almamış geniş halk kitlelerinin ilgisini çekmiştir. AKP'nin özellikle, Orta Andolu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden çok fazla oy almasının arkasında bu bölgelerde yaşayan insanların eğitim düzeyinin bir hayli düşük olması ve bu insanların kendilerini herşeyden önce "dinsel bir kimlikle" tanımlamaları yatmaktadır.
Özetle, "Laiklik karşıtı eğlemlerin odağı" olarak tescillenen AKP'nin Türkiye'de halkın teveccühüne mazhar olmasının temel nedeni dini kullanması, din eksenli siyaset yapmasıdır. Şunu da belirtelim ki; Türkiye'de eğitim düzeyini ve ekonomik refahı yükseltmedikçe dinsel eksenli siyaset yapmayan partilerin iktidar olması olanaksızdır.
TÜRK SİYASETİNİN ZEMİNİ ve DEMOKRASİ OYUNU
Türkiye'de siyasi eksen 1950'den beri DİN üzerine oturtulmuştur. 1950'den beri (bazı istisnalar hariç) dini en iyi kullanan partiler hep iktidar olmuştur. Üstelik, 1950'den biri din eksenli siyaset yapan partiler, Demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi Laikliği hiçe sayarak Demokrat olmuşlardır! Örneğin, temel söylemi "din" olan Demokrat Parti, 1950'de "Yeter söz milletindir!" diyerek seçimleri kazanmıştır. Ancak DP'den AKP'ye kadar"Yeter söz milletindir" diyen din eksenli partilerin, milletin demokrasi kültürünü yükseltmek,bunun için de milleti daha çok eğitmek gibi bir arayışları hiçbir zaman olmamıştır. "Yeter söz milletindir" diyen din eksenli partiler, "eğitim" derken sadece "dinsel eğitimi" anlamışlardır. Bu nedenle Köy Enstitülerini kapatıp olabildiğince fazla İmam-hatip okulu açmışlardır. Aslında bu anlayış kendi içinde çok tutarlıdır. Çünkü, seküler bir eğitimiden geçmiş, laik ve gerçekten demokrat bir toplumu "din propagandasıyla" kandırarak oy almak imkansızdır. Bu nedenle, cahil bırakılmış, aydınlatılmamış, eğitilmemiş, kandınların içe kapalı olduğu, bin yıl önceki geleneklere ve tabulara saplanmış bir toplumun karşısına çıkıp "Yeter söz milletindir" diye "demokrasi havariliği yapmak" çok kolay olmuştur.
1950'den beri Türkiye'de (istisnalar hariç) bu "demokrasi oyunu" tutmuş ve aslında demokrasiye tamamen karşı olan bir zihniyet hep iktidarda olmuştur. Bu oyun bozulmaya yüz tuttuğu zaman da darbeler devreye girmiştir. Örneğin, 12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye'de bu dinsel eksenli siyaseti zorlayan, sarsan bir sol hareket gelişmeye başlamıştı. Türkiye'deki demokrasi oyununun bozulacağını anlayan iç ve dış güçler hemen devreye girerek 12 Eylül darbesini yapmışlar ve bir kere daha dinsel eksenli siyasetin önünü açmışlardırr. 12 Eylül sonrasında Türkiye'de bütün sol ve gerçek demokrat yapılanmaların yasaklanmasının arkasında bu gerçek vardır.
Peki bizim sahte demokratlar 60 yıl içinde Türkiye'yi ne hale getirmişlerdir?
SAHTE DEMOKRATLARIN MİRASI
Türkiye'de, 1950-2010 arasında (kısa süreler hariç) hep din eksenli siyaset yapan sahte demokratlar iktidarda olmuştur.
Ve bu sahte demokratların iktidarda olduğu dönemde Türkiye sadece DİNSELLEŞMİŞTİR. Eğer bu 60 yıllık sürede bazı kırılmalar olmasaydı Türkiye bugün tıpkı Osmanlıdaki Millet sistemi gibi kendisini dinsel aidiyetiyle tanımlayan insanların yaşadığı bir ORTAÇAĞ ÜLKESİ olurdu.
DP VE AKP'NİN GÖZDEN KAÇAN ORTAK NOKTASI
Türkiye'de dinsel zeminde siyaset yapan DP ve AKP gibi siyasi paritler döneminde ilginç bir şekilde DİNSELLEŞME sadece daha da Müslümanlaşmak (Emevi Müslümanlığı'ndan söz ediyorum, bu Kurani bir Müslümanlaşma değildir) anlamında kendini göstermemiş, aynı zamanda daha da Hıristiyanlaşmak biçiminde kendini göstermiştir.
Örneğin, DP hatta ANAP dönemlerinde, "turizm" adı altında Türkiye'de müthiş bir Misyonerlik ve Hıristiyanlaşma faaliyeti yürütülmüştür.
Prof. Oktay Sinanoğlu, "Yeniden Diriliş ve Kurtuluş İçin Ne Yapmalı" adlı kitabında bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:
"DP döneminde sömürgeciler istilacı emellerini Müslüman halkın kendinden zannettiği kişiler vasıtasıyla gerçekleştirme yolunu tuttular. Önce büyük bir çoğunluğu samimi Müslüman olan halka, laikliğin teminatı altında olması gereken vicdan hürriyetini, bin yıllık ulusal inanç ve kültür birikimini hiçe sayan baskılar yapıldı. Halk bundan çok bunaldı.(İsmet Paşa tek parti dönemi) Sonra 'bu baskıyı kaldırırlar beklentisi içinde halk, büyük bir çoğunlukla Demokrat Parti'yi iktidara getirdi (1950).
"Evet! Menderes adıyla özleşen DP, iktidara gelir gelmez yurdun dört bir yanında camiler yaptırdı, ya da yapılmasına izin verdi. Neden olmasın? Öyle ya Müslüman ahali isterse cami yaptırır; Alevi Müslüman halk isterse cemevi yaptırır, olağan; ama şimdilerde pek bol ve devlet desteğiyle olduğu gibi, Hıristiyan olmayan bölgelere Kliseler yaptırılmadı; yaptırılmadı dediysek sıkı durun, devlet destekli misyoner faaliyetlerinin tohumları -çaktırmadan- o zaman atılmaya başladı... Halk Menderes'e 'İslamın kurtarıcısı' diye sarıldı. Ama unutmayalım ki, 1878'de de bir kısım halk, başta İstanbul Müftüsü olmak üzere İngilizlere, 'Velinimetimiz, İslamın hamisi, koruyucusu' diye sarılmış, (veya öyle gösterilmiş) ve hatta o kişi ve bazı din adamları İngiliz sefirinin at arabasından atlarını çözüp kendilerini at arabasına koşmuşlardı. Ancak eminim ki o zamanlar da halk ve aydınlar, bu İngiliz tezgahları karşında kendilerini muzdırap hissetmişlerdi.
"Menderes döneminde bir yandan muhteşem Osmanlı mimarisinin taklidinin tekdüze taklidi, ölçü ahenkleri her nesilde biraz daha yozlaşan mimarili camiler yaptırılırken, bir yandan da halkın önceleri pek fark edemediği sessiz sedasız derin işler yapıldı.
"Türkiye'de CIA güdümlü misyoner etkinlikleriyle ve devlet katkısıyla Hıristiyanlaştırma etkinliklerinin en önemli ayaklarından olan gezim (turizm) tuzağı gene 1950'de başlatıldı. Atatürk'ün, Türk Anadolu'yu Selçuk, Osmanlı eserleriyle tanıtmak, buna ek olarak Eski çağ Hitit, Frig, Lidya, Likya uygarlıklarını öne çıkrmak siyaseti yerine; Türkiye'nin Yunan-Roma kimliğine büründürülmesi, bunun gezim (turizm) ve kültür bakanlıkları aracılığıyla teşvik edilmesi (kısmen 1940'larda başlamışsa da) 1950'lerde yoğunlaşmıştı. Daha da önemlisi,'İslamın kurtarıcısı' Menderes döneminde dünya Müslüman halklarının Türkiye'deki İslami eserleri, türbeleri, kutsal emanetleri ziyaretleriyle turizm gelirleri sağlanacağına, Efes, Meryem Ana, Panarya, Kapulu Kilisesi ortaya çıkarılıp bir Hıristiyan haç yeri haline getirildi. Bu suretle Türk topraklarının Hıristayanların olduğu iddialarına devlet desteği verilmiş oldu; Haçlı kafalı Batılının ekmeğine yağ sürüldü." (s.125-181).
Özetle, 1950'lerde iktidara gelirken DİNSEL propaganda yapan ve daha çok Müslümanlık isteyen halkın oylarıyla iktidara gelen DP döneminde Türkiye'de Hırsitiyanlığın da önü açılmıştır.
Bugün de iktidara gelmek için din propagandası yapan ve daha çok Müslümanlık isteyen halkın oylarıyla iktidara gelen AKP döneminde de Türkiye'de Hıristiyanlığın önü açılmaktadır.Bugün "demokrasi", "dinler arası diyalog" aldatmacalarıyla, Türkiye'de, tarihi sembolik anlamları olan kliseler, manastırlar ibadete açılmaktadır.
YENİ OSMANLICILIĞIN DİN POLİTİKASI
Bizler, Türkiye'nin laik ve demokratik bir ülke olmasından yanayız; Laikliğin temel ilkesi, din kurallarının devletin işleyişine karşımaması ve din özgürlüğüdür. Bu nedenle Türkiye de herkes inancını ve inançsızlığını özgürce yaşamalıdır. Ama 1950'den biri dini kullanan "DİNCİ İKTİDARLAR" ın amacı, OSMANLI döneminde olduğu gibi kendisini "dinsel aidiyetiyle" tanımlayan insanların yaşadığı, insanlara kalıpları belirlenmiş bir MÜSLÜMANLIĞIN resmi din olarak dayatıldığı, buna karşın diğer taraftan da HIRİSTİYANLIĞIN özendirildiği bir Türkiye yaratmaktır.
Okyanus ötesindeki malum cemaatin "dinler arası diyalog" safsatasıyla desteklediği bu projenin amacı TÜRKİYE'yi bir ŞERİAT ÜLKESİ (Dinlerin belirleyici olduğu ülke) yapmaktır. İslam Şeriatı ve Hıristiyan şeriatının egemen olduğu bir ülke... Bir taraftan İSLAMIN KATI YORUMLARIYLA BAĞNAZLAŞIRKEN, DİĞER TARAFTAN DİNLER ARASI DİYALOG, DEMOKRASİ ADI ALTINDA HIRİSTİYANLAŞAN BİR UCÜBE...
Bu proje, YENİ OSMANLICILIĞIN din ve kültür ayağını oluşturmaktadır.
Ey güzel ülkemin samimi, gerçek dindar, sağduyulu insanları!
Bu oyunu artık bozun! Sizleri 1950'lerden beri "din-iman" diye kandırarak oylarınızı alanların, şehit kanlarıyla kurulan bu ülkeyi bugün nasıl bir uçuruma doğru sürüklediklerini artık görün!
Bu günaha ortak olmayın!...
Sinan Meydan
22 Eylül 2010
Fethullahçı Aksiyon dergisi, sıkça İSA PROPAGANDASI yapmaktadır. Hiç düşündünüz mü neden?
Fehullah Gülen, Papa'yla el ele.. Kenidisni Hrisityanları ötekileştirerek meşrulaştıran bir cemaat liderinin bu Papa severliğinin nedenini hiç merak ettniz mi?
Kendini İslami kimliğiyle tanımlayan, Osmanlının Hristiyan Batıya yönelik fetihleriyle övünen, İsaril'e yönelik çıkışlarıyla tanınan Başbakan Recep Bey'in Yahudi cesaret ödülü ve Hıristiyan temsilcileriyle sıcak ilişkilerinin arkasında ne var acaba?