30 Ağustos Ruhuna Yeniden İhtiyaç Var
30 Ağustos'a yaklaştığımız bu günlerde, Türkiye yeniden işgal yıllarının o boğucu karanlığıyla yüz yüze gelmiştir. Bir taraftan emperyalizmin güdümündeki işbirlikçi bir iktidar, diğer taraftan emperyalizmin maşası durumundaki eli kanlı bir terör örgütü, öteki taraftan Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kurumlarına sızmış bir cemaat... İktidar, terör örgütü ve cemaat el ele 50 yıldır kurulan tezgahta ATATÜRK'ÜN yokluk ve yoksulluk içinde, tüm dünyaya parmak ısırtan Kurtuluş Savaşı sonrasında kurduğu "çağdaş", "laik" ve "bağımsız" Türkiye Cumhuriyeti'ni "gerici", "teokratik" ve "bağımlı" bir devlete dönüştürmenin son hesaplarını yapmaktadırlar....
Bütün vatanseverlerin bir şekilde susturulduğu, tüm medayanın bir şekilde kontrol edildiği, tüm ulusun bir şekilde uyutulduğu bu günlerde yapılabilecek en güzel şey, çok değil 88 yıl önce kazanılan Büyük Zaferi genç kuşaklara yeniden hatırlatmaktır...
Mustafa Kemal Atatürk, 26 Ağustos sabahı saat 00:05'de Büyük Taaaruz Baş Komutanlık Meydan Muharebesi'ni yöenetmek için Afyonkocatepe sırtlarına tırmanırken ülkedeki durum bugünkünden pek farklı değildir: Osmanlı yönetimi (padişah ve sadrazam) kayıtsız şartıs emperyalizme teslim olmuş, Türk basını büyük oranda emperyalizmin güdümüne girmiş, halkın büyük çoğunluğu uyutulmuş, imkanszılıklar içinde bir Türkiye vardır. Ama Mustafa Kemal Atatük ve bağımsızlık ateşiyle yanıp tutuşan bir avuç imanlı, başarıya inanmış insan, Mustafa Kemal Atatürk'ün Anadolu bozkırının o en yüksek tepelerinden birinden vereceği emri beklemeye başlamıştır, elleri tetikte, gözleri ufukta....
Mustafa Kemal Atatürk'ün "hücüm" emriyle 26 Ağustos'ta başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos'ta kaznılmış, 3 yıldır, "Daymış hançerini Anadolu'nun bağrına bekleyen" emperyalizm, Ege'nin ılık sularına gömülmüş ve tüm dünya bir Mavi gözlü sarışın Türk'ün önderliğinde emperyalizme karşı verilen bir bağımsızlık savaşıyla irkilmiş, kendine gelmiştir. 30 Ağustos 1922'de kazanılan Türk Kurtuluş Savaşı, sadece Türk ulusunun değil, ezilmek, yok edilmek istenen, sömürülen bütün Doğu'nun kurtuluşun umudu olmuştur.
30 Ağustos'ta, Afyon kocatepe-Dumlupınar'da emperyalizmin Türk ulusunun ayağına taktığı prangalar sökülüp atılmıştır; ama 88 yıl sonra bugün emperyalizm yeniden Türk ulusunu prangalamak istemektedir.
Ey uyuyan Türk ulusu! Uyanman için Türk Kurtuluş Savaşı'nı, Büyük Tarruzu, 30 Ağustos'u hatırlaman yetelidir
Anadolu’da Emperyalist Baskı
Cumhuriyet tarihi yalancıları, tarihi gerçekleri alt üst ederek Kurtuluş Savaşı’nda İngilizlerle ve Fransızlarla savaşılmadığını iddia etmişlerdir.
Örneğin, Fikret Başkaya, “Milli Mücadele’nin aynı zamanda İngiliz ve diğer İtilaf devletleri (Fransız ve İtalyanlar) ile de bir savaş olduğu, sonradan uydurulmuştur. Yanında Almanya gibi güçlü bir devlet başta olmak üzere, İttifak devletleri (Avusturya Macaristan ve Bulgaristan) varken yenik düşen bir imparatorluğun, bir başına bunların tamamı ile başa çıkması o günün koşullarında mümkün değildi. Dolayısıyla ‘yedi düvele karşı savaş’ bir efsanedir. Zaten emperyalistler, Anadolu’ya yerleşmek niyetiyle girmediler ve savaşmadan da çekildiler.” demiştir.
Görüldüğü gibi Başkaya, belgelere ve tarihsel gerçeklere göre değil, kendince mantıksal çıkarımlara göre bir analiz yapmaktadır. Kurtuluş Savaşı, nedenleriyle ve sonuçlarıyla olanca açıklığıyla ortadayken Başkaya, hala böyle bir mücadelenin kazanılamayacağını ileri sürmektedir. I. Dünya Savaşı öncesinde İtilaf devletleri arasındaki gizli açık antlaşmalar ve görüşmeler İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Anadolu’yu paylaştıklarını çok açık bir biçimde gözler önüne sermektedir. İngiltere ve Fransa’nın savaşmadan Anadolu’dan çekildikleri iddiası ise kocaman bir palavradır.
Başkaya’nın bu temelsiz iddiaları, bütün yobaz/liboş kalemlerce de sahiplenilmiş ve “resmi tarihe” alternatif “gerçekler” olarak topluma yutturulmak istenmiştir.
İşte, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Anadolu’yu ele geçirmek istediklerinin belli başlı kanıtları:
Anadolu’nun işgaline zemin hazırlayan Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1018) İtilaf devletlerinden İngiltere ile (Amiral Chltrope) imzalanmıştır.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sadece 3 gün sonra İngilizler işgallere başlamışlardır. (3 Kasım 1918, Musul’un işgali). Onları, Fransızlar, İtalyanlar, Ermeniler ve Yunanlılar takip etmiştir. İşte, 1918-1921 arasında Anadolu’da işgal edilen yerler:
İngiliz İşgalleri:
1. Musul: 3 Kasım 1918.
2. Çanakkale Boğazı: 6-12 Kasım 1918.
3. İskenderun: 9 Kasım 1918.
4. Antakya: 7 Aralık 1918.
5. Batum: 24 Aralık 1918.
6. Kilis: 27 Aralık 1918.
7. Ankara İstasyonu: Aralık 1918.
8. Antep: 1 Ocak 1918.
9. Cerablus: 3 Ocak 1919.
10. Haydarpaşa İstasyonu: 15 Ocak 1919.
11. Konya İstasyonu: 22 Ocak 1919.
12. Turgutlu-Aydın Demiryolu: 1 Şubat 1919.
13. Maraş: 22 Şubat 1919.
14. Birecik: 27 Şubat 1919.
15. Samsun: 9 Mart 1919.
16. Urfa: 24 Mart 1919.
17. Merzifon: 30 Mart 1919.
18. Kars: 13 Nisan 1919.
19. Marmara Kıyıları, Karamürsel, Haziran 1920.
20. Mudanya: 6 Temmuz 1920.
21. İstanbul: 13 Kasım 1918-16 Mart 1920.
Fransız İşgalleri:
- Doğu Trakya Demiryolları: 9 Kasım 1918.
- Çanakkale Boğazı: 6-12 Kasım 1918.
- Dörtyol: 11 Aralık 1918.
- Mersin: 17 Aralık 1918.
- Toros Tünelleri: 27 Aralık 1918.
- Adana ve Pozantı: 27 Aralık 1918.
- Doğu Demiryolları: 15 Ocak 1919.
- Turgutlu-Aydın Demiryolu: 1 Şubat 1919.
- Çiftehan ve Akköprü: 3 Şubat 1919
- Afyon İstasyonu: 16 Nisan 1919
- Urfa: 30-31 Ekim 1919.
- Antep: 27 Ekim 1919.
- Maraş: Ekim 1919.
- İstanbul: 13 Kasım 1918.
İtalyan İşgalleri:
- Antalya: 28 Mart 1919.
- Konya İstasyonu: 26 Nisan1919.
- Kuşadası: 4 Mayıs 1919.
- Fethiye, Bodrum: 11 Mayıs 1919.
- Marmaris: 11 Mayıs 1919.
- Akşehir (Kısmen): 14 Mayıs 1919.
- Afyon: 21 Mayıs 1919.
- Malkara: 27 Mayıs 1919.
- Burdur: 28 Haziran 1919.
- İstanbul: 13 Kasım 1918.
Yunan İşgalleri:
1. Uzunköprü-Hadımköy Demiryolu: 9 Ocak 1919.
2. İzmir: 15 Mayıs 1919.
3. Urla: 16 Mayıs 1919.
4. Çeşme: 17 Mayıs 1919.
5. Torbalı: 20 Mayıs 1919.
6. Menemen: 22 Mayıs 1919.
7. Manisa: 25 Mayıs 1919.
8. Bayındır: 25 Mayıs 1919.
9. Selçuk: 25 Mayıs 1919.
10: Aydın: 27 Mayıs 1919.
11. Tire: 28 Mayıs 1919.
12. Turgutlu: 29 Mayıs 1919.
13. Ayvalık: 29 Mayıs 1919.
14. Nazilli: 4 Haziran 1919.
15. Akhisar: 5 Haziran 1919.
16. Bergama: 12 Haziran 1919.
17. Kırkağaç: 23 Haziran 1920.
18. Soma: 23 Haziran 1920.
19. Salihli: 23 Haziran 1920.
20. Alaşehir: 25 Haziran 1920.
21. Nazilli: 3 Temmuz 1920.
22. Balıkesir: 30 Haziran 1920.
23. Mustafa Kemal Paşa (Kirmasti): 2 Temmuz 1920.
24. Karacabey: 2 Temmuz 1920.
25. Bursa: 8 Temmuz 1920.
26. Borlu: 12 Temmuz 1920.
27. Demirci: 21 Temmuz 1920.
28. Çorlu: 20 Temmuz 1920.
29. Edirne: 25 Temmuz 1920.
30. Bütün Trakya: 27 Temmuz 1920.
31. Afyon, Eskişehir, Kütahya: Temmuz 1921.
Ermeni İşgalleri (1919-1920):
1. Kars
2. Sarıkamış,
3. Iğdır
4. Oltu,
5. Kulp.
6. Çukurova.
Görüldüğü gibi İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar ve Ermeniler, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Türklerin elinde kalan Anadolu ve civarındaki toprakların neredeyse tamamını işgal etmişlerdir. “İşgalcilerle savaşmadık” yalanı bir yana, Müslüman Türk’ün elindeki son topraklara Hıristiyan emperyalistlerin acımasızca ayak basması bile başlı başına bir yıkımdır. 1911’den beri aralıksız Hıristiyan emperyalistlerin saldırısına maruz kalan, varını yoğunu kaybeden Türk insanı, bin bir felaketten ve yıkımdan sonra kendisine mütevazi bir gelecek kurmayı planladığı Anadolu’da İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve Ermeni askeri görmeye tahammül edecek durumda değildir. Türk insanı savaş yorgunudur. Trablusgarp’ta, Balkanlarda, Çanakkale’de, Hicaz-Yemen’de, Suriye-Filistin’de kaybettiği evlatlarının acısını yaşarken, birden bire karşısında daha dün kendisine bu acıyı yaşatan emperyalistleri gören Türk insanı, adeta ne yapacağını şaşırmıştır. Aslında emperyalistler de başlangıçta bu “şaşkınlığa” güvenmişler, “bu şaşkınlıktan yararlanmaya çalışmışlardır. Bu nedenle Cumhuriyet Tarihi yalancılarının iddia ettikleri gibi gerçekten de “İngilizlerle, Fransızlarla, İtalyanlarla” savaşmamış olsak bile, sadece bu emperyalistlerin Anadolu’ya girmeleri bile başlı başına Türk insanı için “psikolojik bir yıkım” demektir. Dolayısıyla 1919 başlarında Türk insanı emperyalistlerle karşı karşıyadır. Emperyalistler ise, halktaki bu psikolojik yıkımı daha da artırabilmek için her yola başvurmuşlardır.İşte o yollardan biri, İzmir ve İstanbul gibi sembol Osmanlı şehirlerinin işgal edilmesidir.
Osmanlı başkenti İstanbul bizzat emperyalistlerce iki kez işgal edilmişken (13 Kasım 1918 ve 16 Mart 1920) İzmir, emperyalistlerin gözetiminde çok kanlı bir şekilde Yunanlılarca işgal edilmiştir (15 Mayıs 1919).
102 Oturum'un Sırrı
Emperyalistler, 1918-1920 yılları arasında Anadolu’nun paylaşımı konusunda anlaşmazlıklar yaşamışlar, bu anlaşmazlıkları aralarındaki görüşmelerle (Toplam 102 oturum) ve imzaladıkları ikili anlaşmalarla çözmeye çalışmışlardır. Örneğin, 15 Eylül 1919 tarihinde Suriye ve Kilikya’daki işgal kuvvetlerinin değişilmesi konusunda “İngiliz-Fransız Mukavelesi” imzalanmıştır. Atatürk, bu anlaşmanın Türkiye için ne kadar zararlı olduğunu, Erzurum Müdafaa-i Hukuk Merkezi’ne çektiği “acil” telgrafta şöyle ifade etmiştir:
“Eylül ayının 15. günü İngiltere ile Fransa 1916 yılında imzaladıkları anlaşmayı esas kabul ederek ‘Suriye İtlafnamesi’ adı altında milletimizi yakından ilgilendiren bir mukavele üzerinde anlaştılar. Bu mukavelenameye göre, İngilizlerin haksız olarak işgal ettikleri yerleri tahliye eyledikleri bölgeleri, Fransızlar haksızlık üzerine haksızlık yaparak işgale başlayacaklardır. Halep’i hariçte bırakarak, Urfa, Antep, Maraş ile Adana vilayetlerimizdeki çoğunluğu İslam ve Türk olan ve zengin topraklarımızı işgal bölgelerine dahi ederek, kuzeye doğru da Harput ve Sivas’a kadar uzanıp, buraları da dahile alarak Mersin’in batısına kadar uzanan ve Batı Anadolu ile Doğu Anadolu’yu birbirinden ayıran bu bölgeler Fransız nüfuz ve idaresine girecektir.”
En önemlisi bu 102 oturum sonrasında Anadolu'yu parçalayan ve Türkleri Anadolu'nun orta yerine sıkıştıran Sevr Antlaşması hazırlanmış ve Osmanlıya imzaltılmıştır.
“Emperyalistlerin, (İngilizlerin ve Fransızların) Türkiye’ye yönelik Kasım 1918’deki politikaları Mayıs 1919’da çok değişmiştir” diyerek, emperyalistlerin Anadolu’yu parçalayarak paylaşmaktan vazgeçtiklerini ima eden Cumhuriyet tarihi yalancılarından Sevan Nişanyan, 15 Eylül 1919’daki İngiliz-Fransız Antlaşması’nı ve emperyalistlerin Türkiye’yi paylaşmak için 1920 yılı içinde yaptıkları 102 oturumluk görüşmeleri nasıl açıklayacaktır.
Emperyalistlerin ve Milli Hareket Karşıtlarının Toplam Gücü
“Kurtuluş Savaşı antiemperyalist bir mücadele değildir!” diyen Cumhuriyet tarihi yalancılarının yalanlarını yüzlerine vuran bir diğer gerçek de işgalcilerin sayılarıdır. 1920 yılı sonlarında Türkiye’deki işgal kuvvetlerinin ortalama sayısı şöyledir:
Yunan kuvvetleri: 220.000.(Sakarya Savaşı’nda ulaşılan sayı).
İngiliz kuvvetleri: 10.000.
Fransız kuvvetleri (Tunus, Cezayir ve Senegalli askerler): 12.000.[1]
İtalyan kuvvetleri: 2000.
Hintli kuvvetler (İngilizlere bağlı): 8000.[2]
Ermeni kuvvetleri (Fransızlara bağlı): 10.000.[3]
Ermeni Çeteleri: 5000.
Pontus Rum Çeteleri: 25.000.
Bunların dışında:
Anzavur, Çerkez Ethem ve Kuvayi İnzibatiye kuvvetleri: 15.000
Anadolu’daki 21 İç isyana katılan isyancı: 15.000.[4]
Yani Kurtuluş Savaşı’nda Türk ordularının karşısındaki düşman gücü ortalama 322.000 kişi civarındadır.[5]
Turgut Özakman’ın tespitiyle, Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayı Milliye, Düzenli Ordu ve Ankara yönetimi şu devlet, millet ve topluluklarla savaşmıştır:
- Bazen ön planda bazen arka planda İngilizler.
- Çukurova ve çevresinde Fransızlar.
- Batıda Yunanlılar.
- Doğu’da ve Çukurova’da Ermeni birlikleri ve çeteleri.
- Kuzeyde Yunanistan destekli Pontus çeteleri.
- Kocaeli, Ege ve Marmara bölgesinde Rum ve Ermeni çeteleri, ayrıca yerel halktan oluşan bazı işbirlikçi çeteler ve İyonya Devleti için hazırlanan 20 000 kişilik kuvvet.
- 21 iç isyana katılan, 15.000 civarında isyancı.
- Anzavur’un birliği ve Kuvayı İnzibatiye.
- Çerkez Ethem’in Kuvayı Seyyaresi.[6]
Bütün bunların dışında, uluslar arası kuruluşların (Paris Barış Konferansı, Cemiyeti Akvam) Türkiye karşıtı tutumları, ABD’nin ve Wilson İlkeleri’nin Türkiye aleyhine devreye girmesi, Sovyetler Birliği’yle yaşanan inişli çıkışlı ilişkiler, Yunan ve Ermeni propagandası, ayrılıkçı ve gerici akımlar, (İzmir Çerkez Kongresi, Trabzon Ademi Merkeziyet Derneği, TBMM’deki İkinci Grup, C.Arif ve H. Avni’nin Erzurum’daki girişimleri) M. Suphi Olayı, Bolşevikliğin yayılması, Enver Paşa’nın gizli faaliyetleri, Trabzon Olayı, Ali İhsan Paşa Olayı, Ali Şükrü Bey ve Topal Osman olayları, Atatürk ve silah arkadaşları hakkındaki ‘Bolşevik’ suçlamaları, Padişah’ın yayınladığı idam fetvaları, işbirlikçi İstanbul hükümetleri, sayısız işbirlikçi, sayısız İngiliz ajanı, parasızlık, silah ve cephane yokluğu, ulaşım ve haberleşme güçlüğü, Atatürk’ün bazı silah arkadaşlarının daha yolun başında geri adım atmaları, ABD ve İngiliz Mandası istekleri ve halkın yılgınlığı, yorgunluğu… gibi nedenlerden dolayı Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nı verenler, emperyalizmin silahlı güçleri yanında, tüm dünya kamuoyuna yönelik menfi propagandanın ve bir iç savaşın üstesinden gelerek bu kadar güçlüğe rağmen abartısız bir “mucizeyi” gerçekleştirmişlerdir.
Ozakman’ın dediği gibi, “Kısacası Ankara yönetimi, birden çok devlet, millet ve toplulukla savaşıp çekişmiş, çatışmıştır; barış görüşmelerinde de yine birçok devletle mücadele etmek zorunda kalacaktır. Onun için ‘yedi düvelle savaş’ bir efsane değildir ve Türkiye bu şaşırtıcı mücadele’den galip çıkmıştır.”[7]
İşte, “önemsizdir” denilen Kurtuluş Savaşı gerçeği…
Bunların dışında Anadolu’yu bölüp parçalamak isteyen Ermeni, Kürt, Rum, Süryani,Çerkez ve hatta İran isteklerini de unutmamak gerekir.
Emperyalistler (İngilizler, Fransızlar, Yunanlıalr, Ermeniler) işgal etitkleri Anadolu'da Türk halkına büyük işkenceler yapmışlar, halkın namusuyla, onuruyla, şerefiyle oynamışlar, halkla dalga geçmişler, hatta halkı kurşuna dizmişlerdir. Örneğin Yunanlılar Bursa'da yaşlı Türk köylülere birdirbir oynatıp, onlarla dalga geçerken, İzmit'te İngilizler, sırf Mustafa Kemal'i destekliyor diye Türk vatandaşlarını kurşuna dizmişlerdir.
Türkiye'nin yakın köklerinden koparılarak, yeniden emperyalizmin kucağına itilmek istendiği bugünlerde Cumhuriyet Tarihi Yalancılarına inat, dünydaki ilk antiemperyalist mücadele olan Türk Kurtuluş Savaşı'na ve bu savaşın önderi Mustafa Kemal Atatürk'e sahip çıkmak yaşamsal bir önem taşımaktadır....
(Sinan Meydan'ın ekimde çıkacak olan CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI kitabından alıntıdır. İlk kez burda yayınlanmaktadır).
Sinan MEYDAN
28 Ağustos 2010
Dipnotlar:
[1]Süleyman Hatipoğlu, Türk Fransız Mücadelesi, s. 43, dipnot 224.
[2] Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, C.I, İstanbul, 1998, s.171,172.
[3] Hatipoğlu, age, s.43.
[4] Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, s. 449.
[5] Özakman, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’nin karşısındaki silahlı gücün yaklaşık 400.000 kişi olduğunu ileri sürmüştür. Özakman, age, s. 449, dipnot 69.
[6]Özakman, age, s. 449.
[7] age, s.449.
Temmuz 1920’de Yunan Ordusu Başkomutanı Bandırma’ya Çıkarken- Bayraklara Dikkat! (Sadece bu fotoğraf bile Kurtuluş Savaşı’nın Antiemperyalist bir mücadele olduğunu kanıtlamaya yeterlidir)
İngilizler, İzmit’te Türkleri Kurşuna Dizmiştir. (Bu fotoğrafın arkasında İngilizce: “ Execution of a Kemalist Turk at İzmid, yani “İzmit’te Kemalist Bir Türk’ün İdamı” Yazılıdır.
İngiliz Birlikleri Mudanya sahillerine çıkarken...