VAHDETTİN HAİN DEĞİL Mİ DEDİNİZ? "Vahdettin ABD Başkanı'ndan Ne İstedi?"
BİZİM DİNCİLER NASIL HALKÇI OLDU?
Türkiye’nin büyük bir hızla “dönüştürülerek”, ABD isteklerine uygun olarak yeniden biçimlendirilmek istendiği bu günlerde “Karşı devrimci” dinci ve liberaller tarafından istila edilmiş yandaş medyada nerdeyse her gün bir TSK mensubunun ya da bir Cumhuriyetçi aydının “millete hakaret ettiğine ilişkin” haberler yayınlanmaktadır.
Aslında özde “Cumhuriyete”, “Ulusal egemenliğe” “demokrasiye” karşı olan “saltanatçı”, “padişahçı” “hilafetçi” “dinciler”, özellikle 2002’de AKP’nin yüzde 47’lik bir halk desteğiyle iktidara gelmesinden sonra birden bire “halkçı” oldular! Geçmişte söyledikleri “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır!” gibi sözleri ve Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesine karşı olduklarını göstermek için arabalarının arka camlarına bile yazdırdıkları “Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır!” sloganını unutarak bugün “Milletin iradesine saygılı olunmalı”, “Millet ne derse o olur” demeye başladılar. Çünkü geçmişte dikkate almadıkları “millet” ve “Milet egemenliği”, AKP’yi iktidara getirmişti. Bu nedenle bizim saltanatçı, padişahçı, hilafetçi “dinciler”, birden bire “Milli egemenlik havarisi” oldular.
O günden bugüne “varsa millet egemenliği”, “yoksa millet egemenliği” diye tutturan, ve “millet egemenliğini” çoğunluk diktası zanneden, aslında bana soracak olursanız atadan deden saltanatçı-hilafetçi olan dincilerimiz, Türk milletinin hiç tarih bilmediğini düşünerek Atatürkçüleri, Cumhuriyetçileri “millet düşmanı”; siyasal İslamcıları, yobazları ise “halkçı” göstermek için adeta bin dereden su getirmektedirler.
Dün, Aziz Nesin’e “Millete aptal dedi!” diye saldıran bu çevreler, bugün de Ergenekon sanığı olarak yargılanan bir TSK mensubunu “Millete küfretti!” diye yayın organlarında linç etmeye kalkmaktadırlar.
Bizim dinciler, kendilerinin “halkçı”, “milletten yana” olduğunu kanıtlamak için kurmaca bir de tarih yazmışlar, Vahdettin dahil tüm padişahları “halkçı” yapmışlar, Atatürk dahil, tüm Cumhuriyetçileri de “Halka tepeden bakan”, “Halka karşı olan!”, “Jakoben!” ilan etmişlerdir.
Bu dinci yayın organlarını takip ederseniz, hep Atatürkçülerin, Cumhuriyetçilerin, Ulusalcıların “Halk düşmanı olduklarını” hatta “Halka küfrettiklerini…” sanırsınız, ancak işin bir de dincilerin anlatmadığı tarafı var:
VAHDETTİN DE Mİ HALKÇIYDI?
Örneğin, bizim dincilerin çok sevdikleri Padişah Vahdettin!
İki de bir, Atatürk dahil Cumhuriyetçileri “halk karşıtı” olmakla itham eden dincilere, asıl “halk düşmanının” Vahdettin olduğunu gösteren birkaç belge göstermek istiyorum.
Kurtuluş Savaşı sırasındaki “hıyanetinden” dolayı 16 Kasım 1922’de İngilizlere sığınarak Türkiye’den firar eden Padişah Vahdettin, İtalya’da San Remo’da yaşadığı günlerde de “Türkiye karşıtlığına” devam etmiştir.
“Yurt dışında aç ve sefil halde öldü!” diye kaçak padişaha ağıtlar yakanların, yurt dışında Vahdettin’in servetini tüketen en temel etkenlerden birinin Padişahın, bazı maceracıların aklına uyarak “Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’e karşı bazı hıyanet projelerine paraca destek olması” olduğunu bilmedikleri açıktır!
Bu maceracılar, San Remo’da kaldıkları sürece onların bütün masraflarını Vahdettin karşılamıştır.
San Ramo’ya gelerek Vahdettin’i ziyaret eden Vehip Paşa, Gümülcineli İsmail, eski İç İşleri Bakanlarından Mehmet Ali Bey “Atatürk’ün hakkından gelmek için” Vahdettin’den para istemişler, Vahdettin de bu hainlere 2000 İngiliz lirası vermiştir.
Ayrıca, bir Yunan albayıyla birlikte Vahdettin’i ziyaret etmeye gelen “Atatürk düşmanı” Mevlanzade Rıfat, Yunanistan’la birlikte Ankara’ya karşı bir anlaşma yapmak istediğini bildirerek Vahdettin’den para sızdırmıştır.
Hatta San Remo’da Vahdettin’e bağlı Türkiye karşıtı Tarikat-ı Selahiye adlı bir örgüt kurulmuştur. Bu örgütün, Vahdettin’le yurt dışına gitmekten pişman olan ve Türkiye’ye dönmek isteyen Dr. Reşat Paşa’yı öldürdüğü iddia edilmiştir.
Yılmaz Çetiner, Vahdettin’in, oğlu Ertuğrul Efendi’nin öğrenimi için ayırdığı 5000 lirayı bile Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk’e karşı “teşkilat” yapmak için geldiklerini söyleyen bu kişilere verdiğini belirtmiştir.
Atilla İlhan, Vahdettin’in yurt dışındayken, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı tertiplerin içinde yer aldığını şöyle ifade etmiştir.
“Sevr Antlaşması’nı imzalayan Rıza Tevfik o kadarla kalsa iyi, Vahdettin’i Hilafet ve saltanat tahtına iade etmek amacıyla… faaliyet gösteren Hilafet-i Kübra Cemiyeti’nin de gözdesiydi. Bu cemiyetin icra komitesi Romanya’da… bir toplantı yapıyor, aldığı karar, Başkan Mehmet Ali Bey’in San Remo’da bulunan Zat-ı Şahane’ye müstakbel bir kabine önerilmesidir ki, üyeler arasında adı geçen Dahiliye Nazırı olarak gösterilmiş, Vahdettin’in onayı alınmıştı. Ne demek bu? Milli Mücadele başarılı olmuş, ülkede yeni bir düzen kurulmuş, onlar hala bir karşı inkılap tertibi içindedirler.Yani nehir Ankara’ya ters akıyor. Şeyh Sait İsyanı’nda bu kanadın, isyanın beyni sayılan Şeyh Seyit Abdülkadir’le irtibatı meydana çıkıyor. İddiaya bakılırsa Şeyh Sait’in iki oğlundan birisi, yurt dışında Zat-ı Şahane ile, öbürü yurt içinde Şeyh Abdülkadir’le temas halindeymiş! İsyanın gerekçesine gelince, onu o sırada asilerin halka dağıttıkları bir beyannameden okuyalım:
‘… Halife sizi bekliyor. Halifesiz Müslümanlık olmaz. Hiçbir halife memleketten çıkartılamaz. Şeriatımız dindir. Şeriat isteyiniz.Şimdiki hükümet durmadan dinsizlik yaymaktadır. Kadınlar çıplaktır. Mekteplerde dinsizlik ilerliyor…’ (H.İ Dinamo, ‘Kutsal Barış’, C.V, s.149, May Yayınları, 1974)”
Vahdettin, biraz da çevresini saran Türkiye ve Atatürk düşmanlarının etkisiyle, yurt dışındayken de “ihanette” sınır tanımamıştır. Öyle ki, Cumhuriyet Türkiye’sini ABD’ye şikayet ederek ABD’den bile yardım istemiştir.
VAHDETTİN’İN ABD BAŞKANI’NA MEKTUBU
(Vahdettin’s Letter to the President of U.S.A)
Vahdettin, San-Remo’da bulunduğu günlerde ABD Başkanı’na bir mektup yazmıştır. Bu mektup, Halis Reşat Bey tarafından Paris’te bulunan Amerikan elçiliğine teslim edilmiştir. Elçilik de bu mektubun orijinalini ve İngilizce çevirisini I5 Nisan 1924 tarihli yazısıyla Washington’a göndermiştir.
Vahdettin’in mektubu Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Arşivi’nde 86700/1788 numarada kayıtlıdır.
Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici bir süre için terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz. Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum.
Bu süresiz uzaklaşmanın, babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm. Şöyle ki;
İslam Hilafetinin Osmanlı Saltanatı’ndan soyutlanması ve ayrılması ve Hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş-altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir. Bu ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm din bilginlerinin ortak kararı ile çözümlenecek büyük bir evrensel sorundur. İslam bilginlerinin bildiği üzere şeriata aykırı kararlar herhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Bundan başka bu durumun, içinde bulunulan koşullarda İslam dünyasında sonuçları pek vahim olabilecek büyük bir heyecana yol açacaktır. Ayrıca gelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine de büyük bir etki yapacaktır.
Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları hanedanım bireylerini, insan ve kişilik haklarından soyutlar mahiyettedir.
Bu konuda yüce kişiliğiniz ve cumhuriyet hükümetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağımı açıklamaya gerek yoktur. Bu vesile ile sağlıklı olmanızı yüce haktan niyaz eylerim.
13 Mart 1924. Mehmed Vahideddin”
(İhsan Güneş, “Vahdettin’in Amerikan Başkanı’na Mektubu”,
Vahdettin’in 1924 yılında ABD Başkanı’na yazdığı bu mektup, Vahdettin’i aklayıp “Büyük vatan dostu!” yapmaya çalışanların fena halde yanıldıklarını gözler önüne sermektedir. Bu belge, Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı sırasındaki hıyanetleri bir yana, asıl büyük “hıyanetini” San Remo’daki sürgün günlerinde yaptığını göstermektedir.
Vahdettin’in ABD Başkanı’na yazdığı mektuptaki bazı ifadeleri “hıyanetin” yazıya dökülüş, belgelenmiş halidir. Bakın ne diyor Vahdettin:
- “Saltanat merkezini geçici bir süre terk etmek zorunda kaldım!”
-“Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçmiş değilim!”
-“Ankara Meclisi, bir isyancı fitnedir ve bu konuda alacağı bütün kararlar geçersizdir!”
-“Türkiye Büyük Millet Meclisi dini, ırkı, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresidir.”
-“Saltanatla Hilafetin birbirinden ayrılıp kaldırılması, bu şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş-altı milyonluk Türk milletinin yetki alanı içinde değildir.”
-“Saltanatın ve Hilafetin kaldırılması şeriata aykırıdır! İslam bilginlerinin bildiği üzere şeriata aykırı kararlar herhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkumdur.”
-“Hilafetin kaldırılması gelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine büyük etki yapacaktır!”
-“Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları insan haklarına aykırıdır.”
-“Bu konuda ABD Başkanı’nın yapacağı yardımları pek değerli sayarım!”
AZİZ NESİN’E “HALK DÜŞMANI” DİYENLER VAHDETTİN’E NE DİYECEK?
Vahdettin’in mektubundaki, “TBMM, dini, ırkı, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresidir” ve “Beş-altı milyonluk Türk milleti bilgisiz ve gafildir!” biçimindeki ağır hakaret içeren cümleleri, Vahdettin’in her şeyden önce Türk milletine düşman olduğunu ve adeta kendisini ve hanedanını Türk milletinden soyutladığını göstermektedir.
“Türk milletine hakaret etti!” diyerek Aziz Nesin’e saldıranların, Tük milletine hakaret eden Vahdettin’e nasıl davranacaklarını merak ediyorum doğrusu.
“Hilafetin kaldırılması gelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine büyük etki yapacaktır!” diyen Vahdettin’in Türk milletinin iç güvenliğini değil de gelişmiş milletlerin iç güvenliğini düşünmesi, “Hilafetin kaldırılması gelişmiş milletlere zarar verir” diyerek ABD’yi kışkırtmaya çalışması, kelimenin tam anlamıyla “hainliktir”. Çünkü Vahdettin, “gelişmiş milletler” derken Müslüman sömürgelere sahip İngiltere gibi emperyalist Batı ülkelerini kastetmektedir. Halifeliğin kaldırılmasının bu ülkelerdeki Müslümanlarda huzursuzluk yaratacağını ve bu huzursuzluğun Müslüman sömürgelere sahip (gelişmiş milletlerin), emperyalist Avrupa’nın iç güvenliğini bozacağını dile getirmekte, yani Halifeliğin kaldırılmasının emperyalist Avrupa’ya da zarar vereceğini belirtmekte ve ABD’den, Hilafeti geri getirmek için yardım istemektedir.
Vahdettin’in mektubunda dikkati çeken en önemli noktalardan biri de “kaçak padişahın” gelişmeleri doğru tahlil edememesi ve adeta hayal dünyasında yaşamasıdır. “Saltanat merkezini geçici bir süre terk etmek zorunda kaldım!”, “Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçmiş değilim” diyerek bu durumun geçici olduğunu düşünmesi, yeniden saltanat düşleri görmesi, Vahdettin’in siyasi ve toplumsal gelişmeleri doğru analiz etme yeteneğinden yoksun bir “mecnun” olduğuna işarettir.
“Kurtuluş Savaşı sırasında Sivas Kongresi’nde Amerikan mandası kabul edilmiştir!” diyerek akıllarınca Atatürk’ü ve milliyetçileri “ABD mandacısı” diye damgalamak isteyen Cumhuriyet Tarihi yalancıları, 1924 yılında Vahdettin’in ABD Başkanı’na “Aman bana yardım et!” diye yalvarıp yakarmasını nasıl açıklayacaklardır acaba?
İşte, yurt dışında bulunduğu sırada Türkiye ve Atatürk aleyhine hiçbir olumsuz işe girişmediği söylenen Vahdettin’in Türkiye karşıtı bazı marifetleri!
Ayrıca İngiliz arşivlerinde ele geçirilen bazı belgeler, Vahdettin’in Avrupa’dayken İngiliz yetkililerine yazdığı bazı mektuplarda Atatürk için, “küfre varan derecede ağır ifadeler” kullandığı görülmüştür.
İşte Necip Fazıl’ın ifadesiyle, “Büyük vatan dostu Sultan Vahdettin!”
Bugünkü Vahdettincilerin, “din”, “iman” diyerek, “halkçı görünerek” çocuklarını ABD’de okutmalarının, ABD vatandaşlığına geçmelerinin veya ABD’de ikamet etmelerinin sırrını bulduk sanırım!
Bugün Türkiye öyle bir hale getirildi ki, Türkiye’de yıllardır beyni yıkanan insanların bir kısmı bu Vahdettin’i “kahraman”, “halk adamı” “dindar” zannederken; bu milleti bağımsızlığına ve özgürlüğüne kavuşturan Atatürk’ü “hain”, “halk düşmanı”, “dinsiz!” zannetmektedir.
VAHDETTİN'E HAİN DEDİKLERİ İÇİN CEZA ALAN ÖĞRETMENLER İÇİN BAKINIZ:
(Murat BARDAKÇI, Mustafa ARMAĞAN, Kadir Mısıroğlu vb. Vahdettin'i aklamak için bin dereden su getiren gazeteci yazar çizer takımının bu belgelere nasıl cevap vereceklerini çok merak ediyorum doğrusu)