Türkiye’de 2002’den bu ayana yaşananlar ve son olarak da Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın yeni çıkan "Haliç’te yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat" adlı kitabındakiiddiaları bana Atatürk’ün Bursa Nutku’nu anımsattı.
Bursa Nutku: Bir Devrimci Vasiyet
Şubat 1933'ün ilk günlerinde Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar kişi camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunmuştur, fakat ayaklanma kısa sürede bastırılmıştır. Olayın hemen sonrasında Atatürk Bursa’ya gelmiştir, Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırada bir kişinin, ayaklanmayla ilgili olarak "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü...". diye başlayan sözlerini kesen Atatürk, günümüzde "Bursa Nutku" diye anılan şu konuşmayı yapmıştır (5 Şubat 1933):
“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ‘demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek’
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.’
İşte benim anladığımTürk Genci ve Türk Gençliği!”
Bursa Nutku’nu Yeniden Okumak
Atatürk’ün tam 77 yıl önce söyledikleri bugün nasıl da gerçek olmuş! İnsan Bursa Nutku’nu ve arkasından da Gençliğe Hitabe’yi bugün okuyunca Atatürk’ün isabetli öngörüleri karşısında şaşırmadan ve biraz da üzülmeden edemiyor doğrusu.
İşte Atatürk’ün Bursa Nutku işte bugünün manzarası:
1. Bugün devrimler tehdit altındadır: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen Cumhuriyetçilik, “Egemenlik kayıtsız şartsız iktidarındır” diyen zihniyete; “Türkiye cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyen Milliyetçilik, “Türkiye etnik unsurlardan oluşur, Türklük de bir alt kimliktir, mesele boy değil soydur, soy” diyen zihniyete; “Herkes inancını yaşamakta özgürdür, dinle devlet işleri birbirine karıştırılmamalıdır” diyen Laiklik, “Bütün devlet kurumlarının cemaat mensuplarınca doldurulduğu, baş örtüsünün istismar edilmek istendiği” bir zihniyete; “Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes kanun önünde eşittir. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur” diyen Halkçılık, “Yandaşlar, partililer, cemaatçiler diğerlerinden üstündür” zihniyetine; “Türkiye’de ulusal kalkınma devlet ve özel teşebbüs eliyle yürütülür” diyen Devletçilik; “Türkiye babalar gibi satılır” zihniyetine, “Aklı ve bilim rehberliğinde sürekli değişim ve gelişim” diyen Devrimcilik, “Bağnazlık ve hurafeler rehberliğinde sürekli gericilik” zihniyetine dönüştürülmüştür.
2. Bugün Cumhuriyetçi Türk gençliği, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ diyemeyecek durumdadır.
Çünkü bugün bu ülkenin “polisi” Cumhuriyet karşıtı bir cemaatin kontrolündedir (Bkz. Necip Hablemitoğlu, “Köstebek” ve Hanefi Avcı, “Haliç’te Yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitapları)
Bugün bu ülkenin ordusu “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” diye tescillenen bir iktidarın kontrolü altındadır. Genelkurmay başkanlarından önce Hilmi Özkök, sonra Yaşar Büyükanıt, sonra da İlker Başbuğ dönemlerine “Laiklik karşıtı” AKP iktidarı, TSK’yı adeta esir almıştır. Hilmi Özkök’e “hocam” diye hitap eden Başbakan Tayyip Erdoğan’ın AKP’si, Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay başkanlığı döneminde TSK’nın sitesinden yayınlanan bir andıçla “mağdur” rolüne girerek tek başına iktidara gelmiş; Dolmabahçe’de kapalı kapılar ardında bir araya gelen Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt bir “gizli görüşme” yapmış ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt emekli olunca AKP tarfından altına milyon dolarlık bir zırhlı araç verilmiştir. Şimdiki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ dönemineyse AKP kontrolündeki yargı TSK’nın karargahına kadar girerek “Kozmik odaları” aramış, TSK’nın bir numaralı komutanlarını “darbe şüphesiyle” içeri almış, dahası Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir iktidar (üstelik laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir iktidar) TSK’nın iç yapısına müdahale ederek, terfileri ve atamaları engellemiş, Cumhuriyetçi, bağımsızlıkçı Anti amerikancı komutanların tavsiye edilmesini istemiş ve bunda başarılı olmuştur.
Bugün bu ülkenin adalet örgütü de kısmen iktidarın ve iktidarı destekleyen bir cemaatin kontrolü altındadır. Malum cemaatle bağlantısı olan bir savcı (Zekeriya Öz) Türkiye’nin neredeyse tüm Cumhuriyetçi aydınlarını bir bahaneyle (Ergenekon) cezaevine tıkmıştır. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, iktidarın ve cemaatin güdümündeki hakimler ve savcılar bir cemaate yönelik soruşturma yürüten bir Cumhuriyet Başsavısını (Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner) tutuklatarak cezaevine koymuşlardır. Dahası, Anayasa Mahkemesi tarafından oy çokluğuyla “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” diye adlandırılan iktidardaki AKP, yargının tamamını ele geçirmek için, kendisine direnen HSYK ve Anayasa Mahkemesi’ni de ele geçirmek amacıyla bir anayasa taslağı hazırlayarak halk oylamasına sunmuştur. Referandumdan “evet” çıktığı an, yargının iktidarın denetimi altına girmemiş iki önemli parçası daha iktidarın denetimi altına girecektir.
Bursa Nutku’nda, “Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ‘demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek’
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek..” diyen Atatürk bana bugünkü Ergenekon tertibini hatırlatıyor.
Bir gün polis geliyor, asıl suçluları bırakıp suçlu diye Cumhuriyetçi aydını yakalıyor, yakalanan aydın “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir”, “Bir cemaatin kontrollü altına girmiştir” diye düşünüyor, ama asla yalvarmıyor, Mahkeme Silivri’de onu yargılıyor. Dişe dokunur bir suçu olmamasına rağmen aylarca tutuklu kalıyor, “Demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” diye düşünüyor…Hapisten başbakana, meclise, telgraflar yağdırıp haksız olduğunu haykırıyor…
Görüldüğü gibi Atatürk’ün 77 yıl önce söyledikleri bugün gerçek olmuş…
Bu durumda yılgınlığa kapılmadan Atatürk’ün tavsiyelerine uymak gerekmektedir. Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’de ifade ettiği gibi,
“…Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Bu ülkede Misakı Milli sınırları içinde yaşayan, (Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, vs.) dan oluşan “Türk halkının” tamamının damarlarında o asil kan akmaktadır gürül gürül…
“Önemli olan boy değil soydur soy!..” diyen Başbakana duyurulur….